türkiyede kartlarınızı açarsanız, eliniz açık oynarsanız her zaman kaybedersiniz. ama ben
açık oynarım, satranç severim. sanırım bu yüzden hiç kazanamayacağım.
birini neden izlemem gerektiğinin gerekçesi yoksa, neden izleyim ki, mesela bir ünlüyü ya da buna benzer kimseleri neden izlemem gerekiyor. ben sizin hayranınız değilim yaptığınız şeyleri sevmiyorum.
seni toplumun gözünde ayrıcalıklı yapan şeyle, beni ötekileştiren şey arasında nasıl bir fark vardır. benim ötekileşmeme neden nedir? seni toplumla barışık yapan nedir? bu soruların cevabını asla anlamayacağım...neden böyle olduğunu da anlamayacağım.
öyle şeylere rast geliyoruz ki, hayatların da oğuz atay adını yeni duyan, tutunamayanları paylaşıyor, daha adını yeni duyduğu sartre'ın kitabı varlık ve hiçliği beğeniyor...vesaire vesaire. siz nesiniz yahu , nasıl bir şeysiniz. nerelerde yaşar nasıl eğitimler alırsınız.
türkiye de düşüncenin kaderi bu itilmişlik, ne yaparsanız yapın düşünmeye aydınlığa yabancı bir topluluk buluyorsunuz, meriç bey ne de güzel söylemişti:her aydınlığı yangın sanan ve söndürmeye kalkan memleketim derken...
eskiden insanlar bilgisizliklerinden utanırdı. ya susarlardı ya da öğrenmek için sorarlardı ama şimdilerde öyle mi, neredeyse bilgisizlikle cehaletle gurur duyulacak. toplumun alkışladıklarınıda hele bir bakın...neyi alkışlıyorlar. ne kadar boşsa o kadar süslü hayatları var.