Bizim gibi yarı modern yarı gelenekçi toplumlarda bütün
ağlar cemaat (sosyolojik ve modern anlamıyla) üzerine kuruludur. Dışarıda kalıp
bireysellik kavgası vermek. Bireysellik bilinci taşımak büyük tehlike ve
dışlanma anlamına gelir ki bunu hiçbir bünye kolayca kaldıramaz. Bu yüzden en entelektüeller
bile kendilerini bir cemaatin içine atarlar ya da kendilerine ait cemaatler
kurarlar. Bunun en büyük göstergeleri, twitter ve facebook gibi ağlarda pratiğe
dönüşmüş şeklini görmekteyiz. Öyle ki sokakta ve mahallede bundan farksız
davranılmamaktadır. Böyle olunca da gerçek bir aydınlanma veya somut ifadeyle
birey olarak kendini gerçekleştirmek asla mümkün olamaz. Temelde böyle bir
toplumsal yapıda, yıkıcı fikirler (sorgulayıcı ve geleneğe karşı, varolan yozluğa karşı) savunulmaz daha çok cemaat edinme ve ya kitle
kazanma fikirleri savunulur. Bundan herkes mesuttur. Ama ortada gerçek
anlamıyla bir fikir yoktur. Söz çoktur lakin fikir yoktur.
Mustafa Kemal’e bakışın ne kadar hastalık bir hal aldığını izliyoruz. Onunla ilgili değerlendirmeler tarihi şartlarından uzak, ideolojik ve büyük oranda da cahilce analizlerden ibarettir. Tarihi kafalarına göre yorumluyorlar. Sosyolojiden bağımsız, içinde bulunulan zamandan soyutlanmış tarihi değerlendirmelerin zaten bir anlamı olamaz. Ancak gizli tarih, derin tarih, bilinmeyen tarih filan diye milletin gözünü boyarsınız, başka bir numara da çıkmaz sizin bu anlayışınızdan, cahilliğinizden. Kimse bir şey okumadığı için, internetteki bir şakayı bile tarihi hakikatler diye herkesi inandırabilirsiniz. Şuan yaşadığımız şeyler de hep bunlarla ilgili, iş o kadar çığırından çıkmış görünüyor ki, adamlar Kant, Mevlana, Yunus Emre vesaire söylüyor diye sözler uydurup, bunlarla payeler elde ediyorlar. Akıl alır gibi değil. Bazı kimseler özellikle Mustafa Kemal’i karalama işini meslek edinmişlerdir. Onun üzerinden rant elde eden, onunla ilgili hakikati değil yalanları millet içerisi
Yorumlar
Yorum Gönder