Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mart, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

OSMANLIDA KABA SABA TÜRK!!

“Yaklaşık bir milyon insanın yaşadığı bu kentte, kentin nüfusu daha 17.yüzyılda 700 bine ulaşmıştı,nüfusun sadece yarısı müslümandır. Osmanlılar,daha doğrusu tek ve biricik Osmanlı, imparatorluğa dönüşen beyliği, 1299 da kuran Türkmen Beyinin(Osman) soyundan gelen sultanın kendisi hala buradadır. Çevresi eşleriyle,Çerkes kölelerle,sudandan gelen harem ağlarıyla imparatorluğun Hıristiyan çocuklarının(yeniçeri yapılmak üzere devşirilmiş) ya da döneklerin soyundan gelen üst düzeydeki kişilerle (Macar soylular,Polonyalı bağımsızlıkçılar,rus devrimciler ya da sıradan kürek mahkumları) çevrilmiştir. Ve sonra ötekiler: çiğer, işkembe satan Arnavutlar,Boşnaklar,Kürt Hamallar,Laz gemiciler,Kırım Tatarları ve de Ruslar tarafından Kafkasya’dan kovulan ve sultan tarafından gönül yüceliği içinde kabul edilen Çerkesler, Kapçuklar, Ubihler, Kumikler,Osetler,Çeçenler,Kabartaylar ve nihayet Türkler; Anadolu bozkırından , Karadeniz ormanlarından ve doğudan gelen, halk tiyatrolarında alay kon

BAY KA’NIN COĞRAFYASI IV

“KAPİTAL it” Bay ka ekmek derdindedir, herkes gibi ekmek derdindedir. Ekmekse kapitalin elindedir, kapitalse o ekmeği ucuz emek karşılığında verir. Bay ka’nın coğrafyasında bu böyledir, yalan değildir, gerçeğin kendisi budur. Bu yüzden bay ka coğrafyasında ki onlarca yoksul insanlardan biridir, aç kalmamak için, yani ölmemek için durmadan, aralıksız bir köle gibi çabalayıp duran, bir makinadır. Öyle ki üretmesi gereken, ne olursa olsun durmadan çalışması gereken bir makinadır. –Buharlı araçlar icat olmuş, dünya sanayi ve makinayla tanışmış 19 yüzyılın o acımasız sistemi karşısında çok zavallıca üreten, çok düşük ücretli işçi sınıfının o günden bu güne kadar, durmadan dönüşen değişen ve sonunda aslında hep işçi olarak kalan makinasıdır.-gülümsüyor musun? Bay ka’nın coğrafyasında görüntü o yüzyıllara ait olmasa da, içerik yani öz olarak aynıdır. Bay ka’nın coğrafyasında ekmek “Allah’ın “değildir kapitalindir. Eğer kapital vermezse ekmeği işçi ölür açlıktan, bu yüzden o işçi d

GAFİL TÜRKLER!

“….halbuki o zamana kadar milliyet fikirleri yalnız gayr-i Müslim unsurlara değil, Araplar,Arnavutlar gibi İslam unsurlarına da kuvvetle nüfüz etmişti; hristiyan Arnavutlar, suriyedeki Hıristiyan Araplar vasıtasıyle İslam Arnavutlara ve Araplara da geçmiş olan bu milliyet cereyanın henüz tesir edemediği bir tek unsur kalmıştı:Türkler! Zavallı Türkler, güya başka unsurları kuşkulandırmamak için kendilerini unutmaya, kendileri için çalışmaya razı oluyorlardı.osmanlı imparatorluğu dahilinde ki bütün uluslar birer, mustakil uzviyet halinde teşekkül ve tebellüre var kuvvetiyle çalışırlarken,Türkler imparatorluğu muhafaza için muhtelif emellere ve istikametlere malik, o muhtelif kuvvetler arasında bir çimento vazifesi görmekle uğraşıyorlardı. Osmanlı imparatorluğunun hayatını ancak bu suretle muhafaza edebileceklerini zanneden gafil Türkleri, türk olmayan unsurlar bu tehlikeli yolda yürümek için şiddetle teşvik ediyorlardı. Güya Türkler türk olduklarını anlarlarsa, diğer unsurlarda m

PEYAMİ SAFA'DAN

"Yeryüzünde bir tek memleket gösterilemez ki, orada gençler kazara milli kütüphanelerine girerlerse bir tek eser okuyamadan çıkıp gitsinler. Böyle bir katliam hiçbir memlekette hiçbir memleketin tarihinde yoktur. Genç nesilleri bu ilimsiz,  çarpık inkılap ve irtica anlayışına kurban etmekten artık vazgeçilmelidir.”“Arap harflerini bilmedikleri için yüzlerce yıllık muazzam bir kültür hazinesi onlara kapalıdır. Divan Edebiyatını okuyamazlar, Tanzimat, Edebiyat- Cedide, Fecriati onlar için bir liralık kitapların cılız ışığı altında, karanlıkta kalan bir his ve heyecan alemidir. Bunların Peçeviye, Evliya Çelebiye ve daha nicelerine idrakleri kördür.” Peyami Safa

ANLAM VE YAKARIŞ

“anlam için yakarış…” Bana yıkılacak bir tabu göster yıkayım. Bana inanılacak bir söz getir inanayım. Yürünecek bir yol ver yürüyeyim. Nerede hayatın kaynağı gidip bulayım. Bana yerine getirilecek bir görev ver gidip yerine getireyim. Bana mutlu, güneşli güzel bir dünya göster mutlu olayım. Ama nerede o güneş, nerede o dünya ..yürünmesi gereken yol nerede rabbim. Ne kaldı geriye, ne yıkılacak bir tabu var. Ne inanılacak bir söz. Ne sarılacak bir kucak. Her şey derin belirsizliğin içinde. Sözlerin, anlamların her şeyin ama her şeyin içi boş. Öyle çok çalışıldı ki içi boşalsın diye her şeyin kutlamak lazım bütün insanlığı…. O halde kim yalnız değildir kendi köşesinde, ruhu saracak anlamları bulamayan insan kör değil midir? Sözleri çarpıtılmış, içi boş cümleleri olan toplum cahil değil midir? Beklentisi bitmeyen insan, aç gözlülüğün peşinde kabaca her şeyini  burada tüketmez midir bütün iletişim yollarını. Nerede rabbim yürünecek yol. nerede bu zamanın dibi…daha mı çok kir

ZEYTİN DAĞI KİTABINDAN ALINTILAR

1914 Dünya savaşında Anadolu’nun öz evlatları hiç bilmedikleri coğrafyalarda, çöllerde monarşinin zalimliğine kurban olmuştur. “…Osmanlı imparatorluğunda itibar, azınlığın imtiyazı olduğu için ve türk unsuru imtiyasızsız olduğu için herhangi bir azınlığın çocuğu olmak, türk olmaktan daha faydalı idi.” S39 Cemal paşa ve Falih Rıfkı Suriyeyi terk edip İstanbula doğru yola çıkmışlardır. Erzurum tren garına geldiklerinde ise bir ananın oğlu Ahmed’i aramasına tanıklık ederler: “…Anadolu hepimize hınç, şüphe ve güvensizlikle bakıyor. Yüz binlerce çocuğunu memesinden sökerek alıp götürdüğümüz bu anaya, şimdi kendimizi ve pişmanlığımızı getiriyoruz. İstasyonda bir kadın durmuş, gelene geçene: --Benim Ahmed’i gördünüz mü? diyor. Hangi Ahmed’i? Yüz bin Ahmed’in hangisini? Yırtık basmasının altından kolunu çıkararak, trenin gideceği yolun, İstanbul yolunun aksini gösteriyor: --Bu tarafa gitmişti, diyor. O tarafa? Aden’e mi, Medine’ye mi, Kanal’a mı, Sarıkamış’a