1914 Dünya savaşında Anadolu’nun öz evlatları hiç bilmedikleri coğrafyalarda, çöllerde monarşinin zalimliğine kurban olmuştur.
“…Osmanlı imparatorluğunda itibar, azınlığın imtiyazı olduğu için ve türk unsuru imtiyasızsız olduğu için herhangi bir azınlığın çocuğu olmak, türk olmaktan daha faydalı idi.” S39
Cemal paşa ve Falih Rıfkı Suriyeyi terk edip İstanbula doğru yola çıkmışlardır. Erzurum tren garına geldiklerinde ise bir ananın oğlu Ahmed’i aramasına tanıklık ederler:
“…Anadolu hepimize hınç, şüphe ve güvensizlikle bakıyor. Yüz binlerce çocuğunu memesinden sökerek alıp götürdüğümüz bu anaya, şimdi kendimizi ve pişmanlığımızı getiriyoruz. İstasyonda bir kadın durmuş, gelene geçene:
--Benim Ahmed’i gördünüz mü? diyor.
Hangi Ahmed’i? Yüz bin Ahmed’in hangisini?
Yırtık basmasının altından kolunu çıkararak, trenin gideceği yolun, İstanbul yolunun aksini gösteriyor:
--Bu tarafa gitmişti, diyor.
O tarafa? Aden’e mi, Medine’ye mi, Kanal’a mı, Sarıkamış’a mı, Bağdad’a mı?
Ahmed’ini buz mu, kum mu, su mu, skorpit yarası mı, tifüs biti mi yedi? Eğer hepsinden kurtulmuşsa, Ahmed’ini görsen ona da soracaksın:
--Ahmed’imi gördün mü?
Hayır...hiçbirimiz Ahmed’ini görmedik. Fakat Ahmed’in her şeyi gördü…cehennemi gördü.
…
Ahmed’i ne için harcadığımızı bir söyleyebilsek, onunla ne kazandığımızı bir anaya anlatabilsek, onu övündürecek bir haber verebilsek…fakat biz ahmed’i kumarda kaybettik!”
Yorumlar
Yorum Gönder