Ana içeriğe atla

BAY KA’NIN COĞRAFYASI IV


“KAPİTAL it”

Bay ka ekmek derdindedir, herkes gibi ekmek derdindedir. Ekmekse kapitalin elindedir, kapitalse o ekmeği ucuz emek karşılığında verir. Bay ka’nın coğrafyasında bu böyledir, yalan değildir, gerçeğin kendisi budur. Bu yüzden bay ka coğrafyasında ki onlarca yoksul insanlardan biridir, aç kalmamak için, yani ölmemek için durmadan, aralıksız bir köle gibi çabalayıp duran, bir makinadır. Öyle ki üretmesi gereken, ne olursa olsun durmadan çalışması gereken bir makinadır. –Buharlı araçlar icat olmuş, dünya sanayi ve makinayla tanışmış 19 yüzyılın o acımasız sistemi karşısında çok zavallıca üreten, çok düşük ücretli işçi sınıfının o günden bu güne kadar, durmadan dönüşen değişen ve sonunda aslında hep işçi olarak kalan makinasıdır.-gülümsüyor musun? Bay ka’nın coğrafyasında görüntü o yüzyıllara ait olmasa da, içerik yani öz olarak aynıdır.

Bay ka’nın coğrafyasında ekmek “Allah’ın “değildir kapitalindir. Eğer kapital vermezse ekmeği işçi ölür açlıktan, bu yüzden o işçi durmadan çalışır. Bir işçi 21 yüzyılda çalışan bir makinadır, beslenmesi, uyuması ve daha başka başka ihtiyaçları bu makinanın sürekli çalışır durumda olmasını sağlamak içindir. Bu kadar tuhaftır bay ka’nın coğrafyası, oysa orada herkes “Allah’a “inanır, herkes orada ekmek “Allah’ın “der, yine herkes orada inanır ki bir gün “Allah “ hesap sorar. Bay ka’nın coğrafyasında kölelik yasaktır, çünkü orada herkesin “Allah’a “ inancı vardır, çünkü orada kimse haksızlık yapmak istemez, orada herkes bu kadar iyidir. Ama diz boyu, boydan boya emek sömürülür, her şey satın alınır, her şey paraya tahvil edilir. Orada gerçek hükümdar şeytandır. Koşup arada bir yerlere belli mekânlara, camilere, cem evlerine, ulusal örgütlere günah çıkartılır, yeniden yeniden her seferinde yeniden işler sömürünün çarkı, zavallı halk bir yerlerde ölür taraftır, kurşun yer arada, arada ekmeksiz kalır ama sonunda yoksul kalan, emeği sömürülen halktır ve halk bir yerlerde ölür.

Bay ka’nın coğrafyasında egemen “kapital”dir, “kapital” herhangi bir şeydir, tek bir şekli yoktur.  Bir varlıktır, başka başka şekillere girebilen, evrensel bir vahşidir. Ülkesi yoktur, sınırları yoktur, her şekilde hükmeden bu evrensel vahşidir. Bu evrensel vahşi, sermayenin sahibi, paranın ve iktidarın sahipleridir. Kapital bir devdir, dev fabrikaları olan ve içerisinde binlerce, milyonlarca işçiyi yiyen bir devdir. sizi içeri çekmek için her şey olabilir, bakarsınız bir gün beyaz sakallarıyla size iyimserlikle, içtenlikle gülümseyen bir hacı ağadır, bir vakit gelir demokrasi insan hakları havarisidir.  

Bunların bir önemi yoktur, bay ka’nın coğrafyasında hiçbir şeyin bir önemi yoktur, “her şeyin bir fiyatı varıdır, hiçbir şeyin kıymeti yoktur*” bay ka’nın coğrafyasında ki geçerli yasalar bunları kapsamaz, işçilerin yasaları değildir, o kapitallerin yasalarıdır. Her şey onların kazanması üzerine kuruludur. Çünkü inanç bir örtüdür, inançsızlığın üzerine, bir örtüdür ahlaksızca para kazanmanın ve rekabet etmenin üzerinde. Burası bay ka’nın coğrafyasıdır, sahte bir inançla örtülü her şeyin üzeri, iktidarı bile yakında yalancı bir cennet vaad edecek, daha şimdiden büyümüş bir ekonomi sahibiyiz, oysa hiçbir yerde bir şey olduğu yok, evet birileri bir yerlerde hep zengin, hep iyimser ve hep gülümsüyor.

Yorumlar

GEÇEN YIL

ATATÜRKÜN GİZLİ TARİHİ

Mustafa Kemal’e bakışın ne kadar hastalık bir hal aldığını izliyoruz. Onunla ilgili değerlendirmeler tarihi şartlarından uzak, ideolojik ve büyük oranda da cahilce analizlerden ibarettir. Tarihi kafalarına göre yorumluyorlar. Sosyolojiden bağımsız, içinde bulunulan zamandan soyutlanmış tarihi değerlendirmelerin zaten bir anlamı olamaz. Ancak gizli tarih, derin tarih, bilinmeyen tarih filan diye milletin gözünü boyarsınız, başka bir numara da çıkmaz sizin bu anlayışınızdan, cahilliğinizden. Kimse bir şey okumadığı için, internetteki bir şakayı bile tarihi hakikatler diye herkesi inandırabilirsiniz.  Şuan yaşadığımız şeyler de hep bunlarla ilgili, iş o kadar çığırından çıkmış görünüyor ki, adamlar Kant, Mevlana, Yunus Emre vesaire söylüyor diye sözler uydurup, bunlarla payeler elde ediyorlar. Akıl alır gibi değil. Bazı kimseler özellikle Mustafa Kemal’i karalama işini meslek edinmişlerdir. Onun üzerinden rant elde eden, onunla ilgili hakikati değil yalanları millet içerisi

OBJE OLARAK İNSAN

“İnsan anlamla güzelleşir. Anlamı olmayan, içi boş olan insan bir objeden öte bir şey değildir. Mevlana, yunus emre daha niceleri yalnızca anlamla var.” İnsan, bir çok açıdan bakıldığın elbette bir objedir. Somut, belli bir gerçekliği olan ve yer kaplayan olarak “varolan”ı ifade eder. Ama daha başka açılardan bakıldığında özellikle “kadim” uygarlığın yarattığı dünyadan bakınca insanın daha başka bir şey olması gerektiğini öğreniyoruz. O  kadim uygarlığın tam ortasında duran bireyler olarak insana daha başka bir gözle bakmamızdan ve insana “yüce”lik vermemizden daha doğal bir şey olamaz. Bu bakış açımız, günümüzde bir şekilde biçim değiştiriyor, ne olursa olsun her şekilde insana ait görüntüleri “alkışlama”, ne olursa olsun “paylaşma”, ne olursa olsun “beğen”me gibi bir takım alışkanlıklar edindik ve olur olmaz yerde bu ifadeleri sunuyoruz. Neden bu noktada olduğumuz sorusunun cevabını bulmak elbette mümkün, bir takım süreçlere baktığımızda bunun cevabını görebiliriz,

GAZZE'YE AĞIT

Çocuklar akın akın cennete uçuyorlar gülümseyerek. Annelerin,babaların feryatları gökleri inletiyor. Ağıtlar top seslerine karışıyor, acımasız ve haksız bir ölüm kol geziyor oyun oynayan çocukların yanı başında. Sinesini siper ediyor bir adam emperyalizme, batının ve onun uşaklarının mermilerine. Çocuklar emperyalizme meydan okuyor canıyla, bedeniyle,sapanıyla, sen uyurken, gazze tankların önünde dimdik, topların önünde dimdik, gururlu. Gazze bir bıcak gibi ruhumuza saplanıyor. Boğazımız düğümleniyor, çaresizliğimize ağlıyoruz. Dualar ediyoruz, zalim yahudinin elleri kursun, diye. Çocuklara kurşun sıkarken taş kesilsin kolları diye, dualarımız dilimizden öteye geçmiyor. Yaşamak istemenin bedeli bu kadar ağır mıdır? Herhangi bir insan gibi yaşamanın bedeli gazze de ölüm müdür? Sussak, sonsuza kadar sussak, yine de bu utançtan kaçamayız. Her şeyimiz varken izlemek, seyirci olmak, yaşama karşılığı gazzeyi ölüme teslim etmek, nasıl bir ruh halidir. Emperyal bir kurşund