Medreselerde Kelâm-ı Kadîm yazan yazıcılar çok ise de çarşıda
esnaf defteri yazacak ve hesaptan rakam ve kara cümle bilen birkaç
ihtiyarla muharrir-i acizden başka kimse yok idi. Vaktâki “1283” (1867)*
Anadolu cehaleti neyin eseriydi. Doğru düzgün ne okuyan var,
ne yazan var. Tek bildiği atadan kalma o yüce kitabın lafızdan okunması,
anlamını fark etmeden. O halde nasıl diyebilirsiniz ki, bir Osmanlı medeniyeti
Anadolu’ya damgasını vurmuştur.
Anadolu’nun neresindedir 600 yıllık imparatorluğun mirası, nasıl
oluyor da yüzlerce yıl hüküm sürülen topraklarda “doğru düzgün” iz işaret
kalmıyor. Belki bütün Anadolu’nun sorması gereken soru budur. Bu durumda
tarafların açıklaması çok basit, Osmanlı zorlayıcı değildi, baskıcı değildi,
herkes rahat rahat yaşamış, belki burada başka bir soru daha doğar, kimdi
Osmanlının en huzurlu ahalisi, cemaati, Rum muydu, Ermeni miydi, yoksa Yahudi
mi, hangisiydi acaba?
Suçu hep başkasına atmak en büyük hastalıktır. Çünkü kendinde
kusur görecek kadar bile bilgiden yoksun, bilinçten yoksun, kendini fark edecek
kadar bile kendinden bir haber toplumların işidir. Bu yüzden bütün suçu, yine
Osmanlıdan kalma bir gurup paşanın, zevatın kurduğu cumhuriyete atmışlardır.
Ve diyorlar ki,
“dil devrimi oldu”, dil devriminden önce baksalar ya Anadolu’ya
kaç kişi Osmanlıca okur, yazar idi.
“cumhuriyet devrim yaptı.”, cumhuriyet bir aşamaydı, ama
toplumların hafızaları yok edilemez, toplum hafızası ya sözeldir, ya yazılıdır,
yazılı şeyler asla kaybolmaz. Yazı bilmeyen bir toplumda, cumhuriyetle ne
kaybolacaktı, olsa olsa sadece sözel gerçek dışı bilgileri yenilemiştir.
Bunlar gösteriyor ki, toplumsal yapılar birden kırılmaz,
50-60 yılda her şey yok olmaz. Kitleler tarihlerini, kültürlerini, yaşam
biçimlerini bir şekilde taşırlar. Ama taşımak için yazılı belgeler gerekir,
maalesef kitlesel olarak Anadolu’da bir şey kalmamıştır, ama cumhuriyetle
birlikte yeni bir eğitim hamlesi, kitlesel okullar, bütün Anadolu’nun cehresini
tekrardan kendine getirmiş, tarihsel misyonuna yeniden sokmuştur. Bugün tam da
yaşadığımız budur. Anadolu aydınlanması, yani yeni Anadolu altı yüz yıl boyunca
ötekileştirilmiş, etnik, mezhepsel farklılıkların ürünü olarak karşımıza
çıkmaktadır.
*“Üç Devirde Gördüklerim” Böcüzâde Süleyman Sami
*“Üç Devirde Gördüklerim” Böcüzâde Süleyman Sami
Son 50_100 yilda osmanliya hukmedenlerin cahil cuhela takimi oldugu dogrudur fakat bu fatih sultan mehmet i yada yavuz sultan selim i Karalamama hakkini sana vermez.yukaridaki yazi art niyetle kaleme alinmis bir yazidir,Unutulmamalidir ki kurtulus savasinda ataturk un uyandirdigi halk yine osmanli halkidir...
YanıtlaSil