Ana içeriğe atla

Başka Türlü Demokrasi?

Demokrasi Ortadoğu’da rayından çıkıyor. Demokrasinin zihinsel zemini, kültürel atmosferi yok. Bu yüzden yaşamıyor, hemen devriliyor. Ankara demokrasi trenini onlarca yıldır rayında tutmaya çalışıyor. Zaten demokrasi treni henüz Ankara’dan başka bir başkente ulaşamadı. Bu da bize gösteriyor ki, demokrasi bu iklimde yaşamıyor, yaşayamıyor.

Demokrasi tek seçenek değil, tarih bunun dışında ki örneklerle dolu, Selçuklu modeli olabilir, Osmanlı modeli olabilir. Elbette padişahlıktan söz etmiyorum, toplumların barış içinde, herkesin hakkını aldığı bir düzenden söz ediyorum. Bunun arayışları sürdürmek, coğrafya da yaşayan herkesin üzerine bir ödevdir. Adaletli bir yönetim şeklini bulmak zorundayız.

Demokrasinin bölgeye barış getireceği düşüncesi bir hayalden ibarettir. Çünkü taraflar, bölgede yaşayan kimseler haklarına kavuşacağına inanmıyor. Kim iktidara gelirse hemen başkasının hakkını sınırlıyor, ona yaşama hakkı tanımıyor. Mısır da bunun örneğini yaşıyoruz, en geniş toplumsal kesimlerin temsilcisi ihvan hareketinin başına gelenler, demokrasiye olan inancı yok etmek üzeredir. Askeri ve ekonomik güç kimdeyse hâkim odur. Arap emirlikleri, krallıkları da aynı şekilde coğrafyanın yapısal bir dönüşüme gitme zorunluluğunu ortaya koymaktadır.

Bazıları hemen atlayacak, aman şeriat mı gelecek diye. Bunu söyleyenler kendilerine ve Ortadoğu’ya yabancılaşan kimselerdir. İslam’ın temel bir renk olarak hâkim olduğu bütün devletlerde ötekinin hakkı korunmuştur. Ötekilere her türlü özgürlük tanınmıştır. Yargı sistemleri olmuş, dini kurumları yaşamış, dillerini özgürce kullanmışlar. Hangi çağdaş demokratik devlette bu haklar var?

Demokrasi adına ne varsa batı kültürüne, yani Avrupa kültürüne aittir. Biz oradan gelenleri okuyoruz ve mutlak bize uygunmuş gibi benimsiyoruz. Bu durum kendimize yabancılaşmamızın, bir kültür emperyalizmine maruz kalmamızın en açık şeklidir.

Zihinlerimiz batı kodlarıyla öyle şartlanmış ki, hiçbir krizde alternatif düşünemiyoruz, krizlerin çözümü bile kendimize özgü olmuyor. Sorunlarımız için batıdan, güçlü devletlerden yardım istiyoruz. Öyle sanıyorum ki, bu kadar aptal  ve çaresiz değiliz. Bu coğrafya da büyük medeniyetler kurduk, batıdan çok kendimize güvenmeliyiz.

Ortadoğu’da insani sorunları aşmak için, yerli ve adaletli bir sistemi geliştirmek zorundayız, ben bir hayal olarak “Türkiye Birleşik Devletleri” projesini ortaya attım. Bütün sosyologlar, siyaset bilimciler şapkaları önlerine koyup bir alternatif aramak zorundalar. Yeni bir şeyler aramak ve düşünmek bir suç değildir, insanlığa barış getirecek, huzur getirecek yeni projeler hayal etmek suç değildir. Bunu yargılayacak olanlar kafasını batı kültürünün sığlığına teslim etmiş olanlardır.

Bunca siyasal ve sosyal bilimler fakülteleri niye var. Batıdan gelen şeyleri sorgulamadan bülbül gibi şakımak için mi? Üniversite hocalarımız Kültür emperyalizmin gönüllü elçileri olmaktan bıkmadılar mı? Demokrasinin Ortadoğu’ya uygunluğu artık sorgulanmalıdır.

Bir kusur ettiysek de affola.@Bay_Ka


Yorumlar

GEÇEN YIL

ATATÜRKÜN GİZLİ TARİHİ

Mustafa Kemal’e bakışın ne kadar hastalık bir hal aldığını izliyoruz. Onunla ilgili değerlendirmeler tarihi şartlarından uzak, ideolojik ve büyük oranda da cahilce analizlerden ibarettir. Tarihi kafalarına göre yorumluyorlar. Sosyolojiden bağımsız, içinde bulunulan zamandan soyutlanmış tarihi değerlendirmelerin zaten bir anlamı olamaz. Ancak gizli tarih, derin tarih, bilinmeyen tarih filan diye milletin gözünü boyarsınız, başka bir numara da çıkmaz sizin bu anlayışınızdan, cahilliğinizden. Kimse bir şey okumadığı için, internetteki bir şakayı bile tarihi hakikatler diye herkesi inandırabilirsiniz.  Şuan yaşadığımız şeyler de hep bunlarla ilgili, iş o kadar çığırından çıkmış görünüyor ki, adamlar Kant, Mevlana, Yunus Emre vesaire söylüyor diye sözler uydurup, bunlarla payeler elde ediyorlar. Akıl alır gibi değil. Bazı kimseler özellikle Mustafa Kemal’i karalama işini meslek edinmişlerdir. Onun üzerinden rant elde eden, onunla ilgili hakikati değil yalanları millet içerisi

OBJE OLARAK İNSAN

“İnsan anlamla güzelleşir. Anlamı olmayan, içi boş olan insan bir objeden öte bir şey değildir. Mevlana, yunus emre daha niceleri yalnızca anlamla var.” İnsan, bir çok açıdan bakıldığın elbette bir objedir. Somut, belli bir gerçekliği olan ve yer kaplayan olarak “varolan”ı ifade eder. Ama daha başka açılardan bakıldığında özellikle “kadim” uygarlığın yarattığı dünyadan bakınca insanın daha başka bir şey olması gerektiğini öğreniyoruz. O  kadim uygarlığın tam ortasında duran bireyler olarak insana daha başka bir gözle bakmamızdan ve insana “yüce”lik vermemizden daha doğal bir şey olamaz. Bu bakış açımız, günümüzde bir şekilde biçim değiştiriyor, ne olursa olsun her şekilde insana ait görüntüleri “alkışlama”, ne olursa olsun “paylaşma”, ne olursa olsun “beğen”me gibi bir takım alışkanlıklar edindik ve olur olmaz yerde bu ifadeleri sunuyoruz. Neden bu noktada olduğumuz sorusunun cevabını bulmak elbette mümkün, bir takım süreçlere baktığımızda bunun cevabını görebiliriz,

GAZZE'YE AĞIT

Çocuklar akın akın cennete uçuyorlar gülümseyerek. Annelerin,babaların feryatları gökleri inletiyor. Ağıtlar top seslerine karışıyor, acımasız ve haksız bir ölüm kol geziyor oyun oynayan çocukların yanı başında. Sinesini siper ediyor bir adam emperyalizme, batının ve onun uşaklarının mermilerine. Çocuklar emperyalizme meydan okuyor canıyla, bedeniyle,sapanıyla, sen uyurken, gazze tankların önünde dimdik, topların önünde dimdik, gururlu. Gazze bir bıcak gibi ruhumuza saplanıyor. Boğazımız düğümleniyor, çaresizliğimize ağlıyoruz. Dualar ediyoruz, zalim yahudinin elleri kursun, diye. Çocuklara kurşun sıkarken taş kesilsin kolları diye, dualarımız dilimizden öteye geçmiyor. Yaşamak istemenin bedeli bu kadar ağır mıdır? Herhangi bir insan gibi yaşamanın bedeli gazze de ölüm müdür? Sussak, sonsuza kadar sussak, yine de bu utançtan kaçamayız. Her şeyimiz varken izlemek, seyirci olmak, yaşama karşılığı gazzeyi ölüme teslim etmek, nasıl bir ruh halidir. Emperyal bir kurşund