Değişimin zorbalığı
“Bir tekke arzulayan
ruhumla, görsele, değişime teslim olan ve zamana göre kendini konumlayan aklım
arasında sürgit devam eden bir çatışma var”
Değişmek kaçınılmazdır, çünkü insan kolayı sever. Zorluktan
kaçmayı tercih eder. Bu yüzden hayatını kolaylaştıran ne varsa buyur eder
içeriye, onun ne getireceğini çok önemsemez, zararlarını düşünmez,
kaybettireceklerini hesap etmez.
Bu değişim sürecinin çok insani olduğunu düşünmüyorum. İnsan
doğası bu kadar hızlı değişim için uygun değil gibi, çünkü tarihin akışıyla,
yüz yılın akışı arasında nasıl bir zamansal orantısızlık olduğunu bir düşünün.
İnsanların çakmak taşıyla ne kadar uzun zaman ateş
yatkılarını bir düşünün. Şimdi anlık algılar, teknolojiler, sözler değişiyor.
Bu değişime direnmek bir tür delilik anlamına gelir. Zamana ait şeyleri
kaçırmak demektir.
Ama insanın ruhu bu kadar metalaşmayı kaldırır mı? Baktığın
dünya bir metadan ibaret kalıyor. Her şeyi satın alarak var oluyoruz. Bitmek
bilmeyen ihtiyaçlarımız hep metadır.Bu satın aldığımız şeyler ruhumuzu teskin etmiyor, biz yeni
şeyler satın almak için yola çıkıyoruz, çünkü ruhumuzun istediği şey, satın
aldığımız şeyler değildir.
Ruhun arzusu aşktır. Selamdır, teslimiyettir.
Geleneğin kayboluşu
“Bir adam tanırım,
birkaç yıl öncesine kadar kağnı kullandı. Öyle direndi ki değişime, öyle
geleneğini korumak istedi ki, sanırım o da sonunda teslim oldu zamanın
hükmüne.”
Teknolojinin hızlıca içeri girmesiyle, geleneğe ait çok şeyi
kaybettik. Burada tam olarak teknoloji suçlanabilir mi sanmıyorum? Devletin
batıya ait şeyleri kutsaması, bunu gündelik hayata aktarmaya çalışması da buna
ayrıca katkı sağladı. Geriye dramatik bir toplum bıraktı.
Hiçbir töresi olmayan bir nesille karşı karşıyayız. Oturma
adaba olmayan, sofra adabı olmayan, konuşma adabı olmayan, yani geleğene ait
hiçbir şeyi olmayan bir nesil var. Okullar aynı şekilde bilgi aktarmaya devam
ediyor. Bu durum kimsenin umurumda değil. Çünkü herkes bir kariyerin peşinde,
paranın peşinde, fenomen olmanın peşinde görünüyor.
Bu yarışta her şey de mubahtır. Bu yarış niteliğe dayanmayan
ahlaki ilkeler barındırmayan bir yarıştır. Her şey gösterişli hale geliyor ve niceliksel
büyüme kutsanıyor. “durup güzel şeyleri düşünmeye” kimsenin vakti kalmıyor. Çünkü
herkes yarışta bir başkasını yok etmenin peşinde. Bu yarış vurgum, kariyerle
ilgili, tartışmalarla ilgili, siyasetle ilgili, yani herkes herkesin önüne
geçmek istiyor. Bunu yaparken tarihin vahşilerine dönüşüyorlar.
Sizin bir geleneğiniz vardı. Tarihi tecrübelerle aktarılmış,
zamanın zorbalığına dayanmış, geçerliliği kanıtlanmış bir yaşam biçimiydi.
Biz hangi ara bu geleneği yok ettik.
Yorumlar
Yorum Gönder