Ana içeriğe atla

Fî'l-münâcâti

54.  İlâhî ente gaffâru'l-zünûbî
İlâhî ente settâru'l-uyûbî
55.  İlâhî ente keşşâfu'l-kürûbî
İlâhî ente ‘allâmu'l-guyûbî

56.  Dilerem evvelâ zâtuñ hakı-çün
       Sıfât u zikr ü âyâtuñ hakı-çün

57.  Cemâl u behcet ü hilmüñ hakı-çün
Kemâl ü kudret ü gılmuñ hakı-çün

58.  Gınâ vu ‘izz ü ikrâmuñ hakı-çün
‘        Atâ vu ‘avf u in’âmuñ hakı-çün

59.  Habîbu'llâh Ahmed hürmeti-çün
Ebû'l-Kâsım Muhammed ‘izzeti-çün

60.  Nebînüñ hil’ati tâcı hakı-çün
Şeb-i esrâda mi’râcı hakı-çün

61.  Cemî’-i âl u ashâbı hakı-çün
Kamu etbâ’ı ahbâbı hakı-çün

62.  İlâhî enbiyâlar ‘izzeti-çün
Hudâyâ evliyâlar hürmeti-çün

63.  Feleklerde melâyikler hakı-çün
Benî âdemde sâlikler hakı-çün

64.  Yolında sıdk-ıla ‘âbidler-içün
Riyâsız girçegin zâhidler-içün

65.  Giceler tâ seher kâîmler-içün
Seherler tâ mesâ sâîmler içün

66.  Muhiblerüñ gözi yaşı hakı-çün
Yürek zahmı ciger yaşı hakı-çün

67.  Habîbüñden cüdâ ‘âşıklar-içün
Nigârından ırak fârıklar-içün

68.  Giceler tâ seher sâhirler-içün
Seher-gehler sınuk hâtırlar-içün

69.  Seher ‘âşıklaruñ âhı hakı-çün
Kamu sâdıklaruñ râhı hakı-çün

370.  Garîb ü bî-kes ü bî-nâm hakı-çün
         Kapularda zelîl eytâm hakı-çün

371.  Gice gündüz müsâfirler hakı-çün
  Kuruda yaşda hâzırlar hakı-çün

372.  Esîr ü mübtelâlar hürmeti-çün
         Diyârından cüdâlar furkati-çün

373.  Halâyıkda benî âdem hakı-çün
         Yaradılmışda bu ‘âlem hakı-çün

374.  Behâyimler hakı-çün vahşeti-çün
         Beriyyeler ferâhî füshati-çün

375.  Bu yidi günbed-i hadrâ hakı-çün
          Bu yidi birke-yi deryâ hakı-çün

376.  Bu yidi encüm-i seyyâre hakkı
         Bu yidi memleket iftâr hakkı
…..

399.  Yazana okıyana bu kitâbı

  İlâhî rahmet eyle vir sevâbı

*hikmetname'den

Yorumlar

GEÇEN YIL

OBJE OLARAK İNSAN

“İnsan anlamla güzelleşir. Anlamı olmayan, içi boş olan insan bir objeden öte bir şey değildir. Mevlana, yunus emre daha niceleri yalnızca anlamla var.” İnsan, bir çok açıdan bakıldığın elbette bir objedir. Somut, belli bir gerçekliği olan ve yer kaplayan olarak “varolan”ı ifade eder. Ama daha başka açılardan bakıldığında özellikle “kadim” uygarlığın yarattığı dünyadan bakınca insanın daha başka bir şey olması gerektiğini öğreniyoruz. O  kadim uygarlığın tam ortasında duran bireyler olarak insana daha başka bir gözle bakmamızdan ve insana “yüce”lik vermemizden daha doğal bir şey olamaz. Bu bakış açımız, günümüzde bir şekilde biçim değiştiriyor, ne olursa olsun her şekilde insana ait görüntüleri “alkışlama”, ne olursa olsun “paylaşma”, ne olursa olsun “beğen”me gibi bir takım alışkanlıklar edindik ve olur olmaz yerde bu ifadeleri sunuyoruz. Neden bu noktada olduğumuz sorusunun cevabını bulmak elbette mümkün, bir takım süreçlere baktığımızda bunun cevabını görebiliriz,

ATATÜRKÜN GİZLİ TARİHİ

Mustafa Kemal’e bakışın ne kadar hastalık bir hal aldığını izliyoruz. Onunla ilgili değerlendirmeler tarihi şartlarından uzak, ideolojik ve büyük oranda da cahilce analizlerden ibarettir. Tarihi kafalarına göre yorumluyorlar. Sosyolojiden bağımsız, içinde bulunulan zamandan soyutlanmış tarihi değerlendirmelerin zaten bir anlamı olamaz. Ancak gizli tarih, derin tarih, bilinmeyen tarih filan diye milletin gözünü boyarsınız, başka bir numara da çıkmaz sizin bu anlayışınızdan, cahilliğinizden. Kimse bir şey okumadığı için, internetteki bir şakayı bile tarihi hakikatler diye herkesi inandırabilirsiniz.  Şuan yaşadığımız şeyler de hep bunlarla ilgili, iş o kadar çığırından çıkmış görünüyor ki, adamlar Kant, Mevlana, Yunus Emre vesaire söylüyor diye sözler uydurup, bunlarla payeler elde ediyorlar. Akıl alır gibi değil. Bazı kimseler özellikle Mustafa Kemal’i karalama işini meslek edinmişlerdir. Onun üzerinden rant elde eden, onunla ilgili hakikati değil yalanları millet içerisi

GAZZE'YE AĞIT

Çocuklar akın akın cennete uçuyorlar gülümseyerek. Annelerin,babaların feryatları gökleri inletiyor. Ağıtlar top seslerine karışıyor, acımasız ve haksız bir ölüm kol geziyor oyun oynayan çocukların yanı başında. Sinesini siper ediyor bir adam emperyalizme, batının ve onun uşaklarının mermilerine. Çocuklar emperyalizme meydan okuyor canıyla, bedeniyle,sapanıyla, sen uyurken, gazze tankların önünde dimdik, topların önünde dimdik, gururlu. Gazze bir bıcak gibi ruhumuza saplanıyor. Boğazımız düğümleniyor, çaresizliğimize ağlıyoruz. Dualar ediyoruz, zalim yahudinin elleri kursun, diye. Çocuklara kurşun sıkarken taş kesilsin kolları diye, dualarımız dilimizden öteye geçmiyor. Yaşamak istemenin bedeli bu kadar ağır mıdır? Herhangi bir insan gibi yaşamanın bedeli gazze de ölüm müdür? Sussak, sonsuza kadar sussak, yine de bu utançtan kaçamayız. Her şeyimiz varken izlemek, seyirci olmak, yaşama karşılığı gazzeyi ölüme teslim etmek, nasıl bir ruh halidir. Emperyal bir kurşund