Kamu otoritesi kendi halklarıyla tanışıyor. Yüzlerce yıl Anadolu’nun
bozkırlarında unutulmuş Türkmen Alevi’sini tanıyor, Sunni'sini tanıyor, dağların
arasında kalmış Kürtlerini tanıyor, Dersim’in
kayıp kızlarını tanıyor. Öyle uzun bir liste ki, buraya yazmakla bitmez. Bu
kadar çeşitlilik bir zenginlik olarak algılanabilir, örneğin benim; terbiye düsturlarımdan
biri de alevi bir lise arkadaşımın söylediği “eline, diline, beline hâkim ol” ilkesiydi,
bu çeşitlik hem de çok açıklı hikâyelerin gün yüzüne çıkması demektir. Mesela
“Dersim’in kayıp kızlarının olduğu öğrendik”
Toplumsal çeşitliğin görünür olması herkesi bir
hesaplaşmanın içerisine itiyor. Büyük oranda bir birbirini yok sayma, ya da
kendinden sayma algısı hâkim olmuş durumdadır. Kapılarını çalmadığınıza göre,
onlarla konuşmadığınıza göre, ötekini de kendinizden saymanızın ne anlamı var! Son
örneği ise cem bir ibadet midir yoksa bir ritüel midir tartışmasında ortaya
çıktı. Bu soruları akademik olarak tartışabiliriz, ama sorunların çözüme
ihtiyacı vardır.
Kamu otoritesinin işi akademik tartışma yapmak değil, Varolan
sorunları görmek, dinlemek ve ihtiyaç duyulan çözümleri üretmektir. Örneğin
cemevi ibadethane mi yoksa bir dergah mı tartışması yerine, devletin yapması
gereken, tartışmaya bakmadan cemevlerine resmi statünü vermesidir. Kamu
otoritesi bütün yurttaşlar için üzerine düşen görevi yerine getirir; çünkü
devlet herkesindir.
Kamu otoritesinin bu hakları vermesi bir ihsan değil,
insanların yurttaş olmalarından kaynaklanan en doğal haklarıdır. Bunca zamandır
devletin üzerine düşeni yapmaması, daha çok tek tip bir ideolojik zihniyetin
ürünüdür. Bu ideolojik zihniyetin dayandığı teorik temel ise kemalizmdir. Bu
herkese düşman ideoloji nedense aleviler tarafından fazlaca benimsenmiştir,
kendilerine katliam yapmalarına rağmen, ısrarla kemalizmin peşinden
sürüklenmişlerdir. Bunun daha çok kemalizmin laik yapısı ve islama olan tavrı
nedeniyle olması muhtemeldir. Çünkü Osmanlıdan beri hep bir varolma savaşı
vermişlerdir. O kadar çok aleviden dinlemişimdir ki, sunni korkusunu, ak
partinin güçlendiğinde Alevilere kötülük edeceğini..işte bu yüzden hep chpli,
hep Kemalist kalmayı tercih ediyorlar.
Çoğunluğa olan karşıtlık Alevileri bir
saf olarak bir arada tutmuştur. Çoğu zaman bu karşıtlık Alevileri İslam’ın
dışına itmiş, ateizmin, sol ideolojilerin insan kaynağı haline gelmelerine
neden olmuştur. Bu savunma hali, çoğunluğa olan karşıtlık durumu nihayetinde
insanlar arasında bir mesafe doğurmuştur. Bir arada yaşamışlar ama hep bir
birine uzak kalmışlardır. Belki düşman değillerdi, ama hep birbirlerine uzaktılar,
mesela benim köyümle, alevi köyü arasında ki mesafe üç kilometre, ama o kadar
uzaktık ki….ve kimsenin bu uzaklığı da aşmaya niyeti yoktu. Onların camisi
yoktu, bizim de cemevimiz yoktu.
Onların iğnelerini bizim köyde ki sunni
sıhhıycı “Haydar Dayı” vururdu. Bizim düğünlerimizin davulcusu ise Kızılbaş
“Haydar Dayı” idi. Bu kadar yakındık işte, ama bir o kadar da uzak.
Gelin canlar tanış olalım.
Yorumlar
Yorum Gönder