Ana içeriğe atla

Başbakan’ım Her Şey Yolunda

Erdoğan sonrası siyasi arena ciddi soru işaretlerini beraberinde getiriyor. Erdoğan’ın karizmatik liderliği, toplumun bu liderliğe olan bağlılığı ve alışkanlığı yeri doldurulmaz bir boşluğa dönüşebilir.

Erdoğan’dan sonra gelecek her parti başkanı büyük oranda beklentilere hitap etmeyecek, zihinler alışık olduğu o liderliği o kişi de arayacaklar.

Ak parti bir koalisyon partisidir, Anadolu insanın büyük kesimlerinin vicdanıydı. Her kesim içindeydi, çünkü ak parti öncesinde Türk siyaseti ve ekonomisi çökmüştü. Toplum yeni bir enerji ve soluk arıyordu. Aradığını da Erdoğan’da bulmuştu.

Bu koalisyonun farklı kesimlerin üzerinde anlaştığı partinin başındaki karizmatik liderlikle büyük bir güce dönüştü. Türkiye’ye gerçek bir iktidar oldu.

İktidar pastasının üzerinde kavga çok olur. Sayın Erdoğan’ın ilan ettiği gibi artık milletin iktidarı gerçekleşmiştir. Bu tespit bir açıdan doğru ama başka açılardan üzerinde düşünülmesi gerekir.

Kim bu pastadan daha çok pay alacak meselesi içerde bir kavgaya dönüşebilir. Ak partinin üzerine dayandığı insan kitleleri rahatsız, çünkü iktidarın,refah dağılımda sorunlar var. Bu yüzden rahatsızlıklar artıyor.

Mutlu olan kesimler epeyce de var. Lüks semtlerin yeni sakinleri ve eski sakinleri bu iktidarın nimetlerinden yeterince faydalanıyorlar. İktidarın etrafındaki bu huzurlu kesimler doğrudan iktidara da temas eden kesimler, iktidara “her şey yolunda”, “harika gidiyorsunuz” efendim gibi klasik ve kadim yöntemlerle, gerçeğin üzerini çok güzel örtüyorlar.

Temsili demokrasi eninde sonunda oligarşik bir zümre icat ediyor. Bu oligarşik zümre nereye dayanıyorsa o kesimler fevkalade mutlu oluyor.

Bir toplumda adaletin gerçekleşmediği duygusu yayılırsa, iltimas, adam kayırmacılık yaygınlaşırsa, işleri ehil olmayanlar hak etmeyenler alırsa orada sosyal kaos çıkar diye yazmıştım “Gezi”den epey önce. Çünkü bende bu duygular epeyce yoğun. Bir iş başvurumda müdür “niçin başka yerlere başvurmadın, puanında iyi imiş, adaletli alım olur, girersin” dedi. Sonra bütün şartları taşıdığıma rağmen, mülakata bile çağırılmadım. Ortada liste yok, kim çağırıldı, niçin çağırıldı diye bir açıklama yok. Bu hikaye sizlere bir şey anlatır.

“Sayın Başbakan’ım her şey yolunda diyen başbakan dostlarına duyurulur” bir dost.

Yorumlar

GEÇEN YIL

OBJE OLARAK İNSAN

“İnsan anlamla güzelleşir. Anlamı olmayan, içi boş olan insan bir objeden öte bir şey değildir. Mevlana, yunus emre daha niceleri yalnızca anlamla var.” İnsan, bir çok açıdan bakıldığın elbette bir objedir. Somut, belli bir gerçekliği olan ve yer kaplayan olarak “varolan”ı ifade eder. Ama daha başka açılardan bakıldığında özellikle “kadim” uygarlığın yarattığı dünyadan bakınca insanın daha başka bir şey olması gerektiğini öğreniyoruz. O  kadim uygarlığın tam ortasında duran bireyler olarak insana daha başka bir gözle bakmamızdan ve insana “yüce”lik vermemizden daha doğal bir şey olamaz. Bu bakış açımız, günümüzde bir şekilde biçim değiştiriyor, ne olursa olsun her şekilde insana ait görüntüleri “alkışlama”, ne olursa olsun “paylaşma”, ne olursa olsun “beğen”me gibi bir takım alışkanlıklar edindik ve olur olmaz yerde bu ifadeleri sunuyoruz. Neden bu noktada olduğumuz sorusunun cevabını bulmak elbette mümkün, bir takım süreçlere baktığımızda bunun cevabını görebiliriz,

ATATÜRKÜN GİZLİ TARİHİ

Mustafa Kemal’e bakışın ne kadar hastalık bir hal aldığını izliyoruz. Onunla ilgili değerlendirmeler tarihi şartlarından uzak, ideolojik ve büyük oranda da cahilce analizlerden ibarettir. Tarihi kafalarına göre yorumluyorlar. Sosyolojiden bağımsız, içinde bulunulan zamandan soyutlanmış tarihi değerlendirmelerin zaten bir anlamı olamaz. Ancak gizli tarih, derin tarih, bilinmeyen tarih filan diye milletin gözünü boyarsınız, başka bir numara da çıkmaz sizin bu anlayışınızdan, cahilliğinizden. Kimse bir şey okumadığı için, internetteki bir şakayı bile tarihi hakikatler diye herkesi inandırabilirsiniz.  Şuan yaşadığımız şeyler de hep bunlarla ilgili, iş o kadar çığırından çıkmış görünüyor ki, adamlar Kant, Mevlana, Yunus Emre vesaire söylüyor diye sözler uydurup, bunlarla payeler elde ediyorlar. Akıl alır gibi değil. Bazı kimseler özellikle Mustafa Kemal’i karalama işini meslek edinmişlerdir. Onun üzerinden rant elde eden, onunla ilgili hakikati değil yalanları millet içerisi

GAZZE'YE AĞIT

Çocuklar akın akın cennete uçuyorlar gülümseyerek. Annelerin,babaların feryatları gökleri inletiyor. Ağıtlar top seslerine karışıyor, acımasız ve haksız bir ölüm kol geziyor oyun oynayan çocukların yanı başında. Sinesini siper ediyor bir adam emperyalizme, batının ve onun uşaklarının mermilerine. Çocuklar emperyalizme meydan okuyor canıyla, bedeniyle,sapanıyla, sen uyurken, gazze tankların önünde dimdik, topların önünde dimdik, gururlu. Gazze bir bıcak gibi ruhumuza saplanıyor. Boğazımız düğümleniyor, çaresizliğimize ağlıyoruz. Dualar ediyoruz, zalim yahudinin elleri kursun, diye. Çocuklara kurşun sıkarken taş kesilsin kolları diye, dualarımız dilimizden öteye geçmiyor. Yaşamak istemenin bedeli bu kadar ağır mıdır? Herhangi bir insan gibi yaşamanın bedeli gazze de ölüm müdür? Sussak, sonsuza kadar sussak, yine de bu utançtan kaçamayız. Her şeyimiz varken izlemek, seyirci olmak, yaşama karşılığı gazzeyi ölüme teslim etmek, nasıl bir ruh halidir. Emperyal bir kurşund