Demokrasi toplumsal hayatın bir aşaması, bireylerin zihinsel
olgunluklarının, aşamalarından bir tanesidir. Batı da ki süreci büyük oranda
“birey”leşme sürecinin bir sonucudur. Bireyin hakları devlet karşısında ve
çoğunluk karşısında korunacaktır. Bu temel ilke demokrasinin özünü
oluşturmuştur. Batı bu noktaya kolayca da ulaşmamıştır. Çatışmalar,
sorgulamalar, büyük bir felsefi birikim sonunda “birey” devlete ve tanrıya karşı kazanan bir varlık olarak tarih sahnesine çıkmıştır.
Demokrasi de birey olan insan değerlidir. Bu bireyleşme batı
kültürünün sonucudur. Kültür demokrasinin doğmasında büyük etkendir. Batı kültürüne
ait olmayan yerlerde demokrasi yerleşmesi ciddi sorunlar içermektedir.
Türkiye demokrasisi de ciddi ilerleme kaydetti. Toplumsal
haklar, birey hakları konusunda epeyce yol aldı. Açıklanan demokrasi paketinde
devrim niteliğinde açılımlara imza atıldı. Bu hakların yeterli olmadığı
aşikardır. Mesela aleviler konusunda daha kapsamlı bir paket gereksinimi ortaya
çıkmıştır. Bütün bunlar Türkiye demokrasisini daha ileri bir aşamaya
taşıyacaktır.
Demokrasinin topluma yerleşmesi, toplumu açık toplum haline
getirecektir. Kişilerin hakları korunacak ve bireylerin yaşam biçimleri,
inançları görünür hale gelecektir. İşte bu noktada, bir soru doğuyor gerçekten
bireyler olarak demokrasiye ne kadar inanıyoruz? Siyaseten değil, kanunen
değil, bireyler olarak bir birimizin haklarına saygı duyacak mıyız? Birbirimize
tahammül gösterecek miyiz?
Dindar bir adamın tam karşısında alkol alabilecek başka bir
adam. Eğer birbirlerine karışır, müdahale ederlerse üç yıl hapis cezası
alacaklar. Başörtülü bir kadınla, başı açık bir kadın birbirlerine müdahale
ederlerse hapisle cezalandırılacaklar. Ceza’nın düzenleyici etkisini burada
görebiliriz, oysa gerçek demokratik bireyler bu ceza olmadan da bir birine
tahammül ederek bir arada yaşamayı zihinsel olarak hazır olmalarıyla ilgilidir.
Pakete kanuni bir cezanın eklenmesi, bizim birbirimizin
farklılıklarına tahammülden çok uzak olduğumuz göstermektedir. Kanunların, cezaların
neyi ne kadar düzenleyeceğini ise zaman gösterecektir. Zihinsel, kültürel olarak
hala bir birimize yaklaşmıyoruz, tam
tersine her hak elde edişimizde, her talepte, toplum bir birinden uzaklaşıyor. Bir
birini tehdit eder hale geliyor.
Sosyal yapı çözülüyor, hiçbir ortak değere tabi olmayan bir
toplum meydana çıkıyor. Kubbe çöküyor, çatıyı yıkmak için elinde balyoz, herkes
koşuyor. Kardeşlik bir kavramsal iyimserlikten başka bir şey ifade etmiyor.
Kürtler büyük oranda etnik vurguyla kendi hesaplarında, aleviler incinmiş
olarak cephe haline gelmek istiyorlar, daha başka gruplar Türkiye’nin çıkarına
olmayan eylemlerde bulunuyorlar.
Ortak bir kubbe? Türkiye'de hiç bir zaman tam anlamıyla varolan bir olgu değildi zaten.
YanıtlaSil