Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Aralık, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

HİZMETİN SONU

Sosyolojik anlamıyla örgüt, ortak amaçları gerçekleştirmek için bir araya gelmiş insanlardan ve yapılardan oluşan bütünlüğe denir. Örgütsel yapıyı bir arada tutan temel dinamiklerden biri de amaçlar bütünüdür. Örgütler yasalar çerçevesinde kurulduğu gibi, yasal olmayan, devletin dışında da kurulan örgütlerde vardır. Örgütlerin temel iki meşruiyet kaynağı vardır, birinci meşruiyet kaynağı tarihi ve sosyal koşullardır, diğer tarafıyla da anayasa ve yasalardır. Türkiye’deki cemaatlerin meşruiyet kaynağı yasalar değil, tarihi ve sosyal koşullardır. Cemaatler bu yüzden bütün İslam tarihi boyunca varlıklarını korumuşlardır. Farklı isimlerle ve farklı şekillerle devletin dışında hep var ola gelmiştir. Devletin dışında var olan bu örgütlenmeler. Çoğu zaman devlete karşı, devletten doğan tehlikelerden korunmak için bireylerin sığındığı liman olduğu gibi, zaman zamanda devletlerin korunmasına ve yapılanmasına da öncülük etmişlerdir. Osmanlının kuruluşundaki şeyhlerin ve yapı

Aziz Ve Muhterem Cemaat

Biz cemaatin niçin ülkeyi kaosa sürüklemeye çalıştığını anlayamıyoruz. Neyle ilişkili olduğunu bilmediğimiz bir cemaat Türkiye’nin ayaklarında ki prangalardan biri haline geldi. Bu açıkça görülüyor. Amerika’daki hoca’ya neyin ve kimin etki ettiğini asla bilemeyeceğiz, orada olduğu sürece de hep kuşkuyla bakacağız. Hoca eğer burada olsaydı, mücadelesini gözlerimizin önünde sürdürseydi, ne için olduğunu, ne adına yaptığını beyan etseydi o vakit haklı olup olmadığını bilebilirdik. Cemaatin ileri sürdüğü kavramlar dünyaya sempatik gelebilir, hatta öyle ki gayri Müslimlere sonsuz saygı, sevgi, kardeşlik besleyebilirler. Nedense cemaat ötekilere gösterdiği sevgiyi, kardeşliği, kendi sokağındaki insana göstermiyor. Oysa bütün gücünü, etkisini, ekonomisini Müslüman cemaat üzerine kurmuşken, nasıl oluyor da onların reylerini hiçe sayıp, onların hükümetlerini yıkmaya kalkar.  Bu durumda cemaat öyle bir görüntü ortaya çıkıyor ki,  evin içinde eşine, çocuklarına kötü davranıp da, soka

Demokratik Devlet

Demokratik bir devlet yapısında seçilmişlere hiçbir vesayet, dayatma kabul edilemez. Bu toplum için bir felaket olur. Partiye karşı cemaatin yaptığı demokratik baskı elbette kabul edilebilir, ama şantajla, gayri hukuki yollarla, hükümeti işlemez hale getirmeye çalışmak, hükümeti devirmeye çalışması, bu durum demokrasinin karanlık bir kuyuya düştüğünü gösterir. Son operasyonlar cemaatin taleplerini hükümete diz çöktürerek kabul ettirmesi gibi okunmasının temelinde cemaatin siyasete müdahil olma arzusu yatıyor. Cemaat öyle anlaşılıyor ki uzun yıllar çalışmasının meyvelerini almak istiyor. Burada başka bir soruyu sormam gerekiyor, şu an kadar her iktidarla uyumlu çalışan, hatta 28 Şubata itaat eden cemaat, nasıl oluyor da şu an ki iktidara dönük operasyona kalkıyor? Bu sorunun cevabı sanırım uluslar arası bir mesele. Demokraside cemaat vesayeti kabul edilemez, olsa olsa ancak cemaatlerin, toplulukların, bireylerin hakları olabilir, talepleri olabilir, bunları ifade etme

Parti Devleti Üzerine

Türkiye uzun zaman Chp ile tek parti iktidarını yaşadı, bu öyle bir noktaya varmıştı ki, bizzat parti devletin kendisi halini almıştı. Neredeyse devlet demek, Chp ve İsmet İnönü demekti. Devletin partileşmesi aynı zamanda, bir parti ve bu partiye mensup zümrelerin anlayışı, dünya algısı, etnik kökeni devletin kendi ideolojisi haline gelmeye başlamıştı. Devlet bu zümrenin anlayışını topluma dayatmanın bir aygıtı haline gelmişti. Devlet bizzat ideolojinin kendisi halini alıyordu. Devletin bir ideolojik aygıt olarak varlığına elbette itiraz edilmeyebilir, çünkü bizatihi devletin kendisi insanlar tarafından oluşturulmuş bir organizasyon, bir aygıttır. Türkiye de sorun olan şey devletin bir azınlık algısını ve ideolojisini bütün topluma benimsetme zorbalığından kaynaklanmaktadır. Tek parti iktidarı, Kürt meselesi, dindarlar meselesi, azınlıklar meselesi ve daha birçok sorunun neredeyse çözülemeyecek noktaya getirmiştir. Çünkü parti aynı zamanda oligarşik bir zümrenin dünya algı

SOSYOLOJİ VE SORUNLAR

Dünyayı algılama biçiminiz, aynı zamanda sorunları nasıl çözeceğinizi de belirler. Bireyden başlayıp devlete kadar giden bir sorun çözme biçimi tamamen dünyayı ve insanı algılayış biçimi ile doğrudan ilintilidir. Bu yüzden neye inandığınız, neyi deneyimlediğiniz hangi etnik kökenden olduğunuz büyük önem kazanmaktadır. Hayatınızda var olan kültürel çeşitlilik, etnik kökeniniz, inandığınız şeyler,  yaşadığınız iklim ve doğa koşulları dünyayı algılama biçimizi büyük oranda belirler.   Bu da bize İbn-i Haldun’dan beri var olan sosyolojinin niçin ortaya çıktığını gösterir. Sorunları çözme biçimimiz psikolojik değil kültürel ve sosyaldir. Türkiye bu açıdan insanların dünyaya bakışlarının, durdukları yerlerin ciddi sorunlar içermesinden dolayı, ya da dünya algılarının çeşitliği yüzünden sorunları çözme biçimi çeşitliği var. Bu yüzden her bireye göre çözüm algısı oluşuyor. Bu da meseleyi içinden çıkılmaz bir hale getiriyor. Ortak çözüm mümkün mü? Devlet açısından, sosyal sorunlar açıs

MENFAAT KAVGASI

Türkiye sosyolojik bir kırılmadan mı geçiyor yoksa iktidarın gücünden kaynaklanan muhafazakârlıkla, cemaatin yaygın anlayış ve hizmet biçiminin çatışması mı yaşanıyor? Her şey bu kadar sosyolojik mi ya da her şey bu kadar demokratik mi? İşte orada ardı ardına soru işaretleri belirir. Gerçekten hükümet cemaat vesayetine mi direniyor? Gerçekten cemaat paralel devlet yapısını mı kurguluyor? Benim açımdan işin hiçte sosyolojik ya da demokratik olmadığı gerçeğidir.                                    Bu kavganın dersaneler üzerinden patlaması aslında baştan beri benim beklediğim bir şeydi, özellikle de gezide cemaatin konumu buna işaret ediyordu. Çünkü Erdoğan liderliği herhangi bir etkiyi ve kontrol dışı hiçbir unsuru kabul etmiyor gibi görünüyor. Bu durumda cemaatte devletten istediğini alamıyor, bundan rahatsızlık doğuruyor. Bu yüzden temelde çatışan islami anlayışlar  değil daha çok devlet içinde varolan memurların menfaat kavgası gibi görünüyor. Ortada aslında çok pragmatik