Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ocak, 2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

ŞİKAYETNAME

Halimi arz etmeyi arzu ediyorum, fuzuliden öğrendiğim bu başlığın altında. Fuzuli’yi edebiyat kitaplarından bilirsiniz herhalde, ya da şu meşhur lafıyla da anılır “selam verdim, rüşvettür deyü almadılar”, bu seviyede bir genel kültürünüz vardır. Elhamdüllilah. Şikâyetnamem, bu hengâme arasında pek işitilmeyecek olsa da, yine diyeyim ki, atalar sözüdür, “söz uçar, yazı kalır”, bu yazdığım da bir yerlerde kalır elbette. Herkes kendi beni’ni cilalamakla meşgul iken, hep ben davası güderken, arada naif sesleri işitecek değiller ya,  adam göklere dikmiş gözünü, ne kendini görüyor, ne de önünde ki çukuru. Hep göklere, yüksek ideallere bakma, be hey ahmak dön de biraz kendine bak. Sen küçük bir zevkinden bile vazgeçmezken, nasıl olur da bunca ideal uğruna, ahkâm kesip, hükümler verir, fedakârlık masalları okursun, paşam bırak bu mübalağalı lafları, dön de kendine bak, ya da hiç bu yolların adamıyım deme. Su tatlı, pasta tatlı, nimetler tatlı, hava da bir tehlike yok, söylemek

Atanmışlar Cumhuriyeti

Devletin dayandığı üzerinde durduğu bürokratik kadronun mili irade düşmanlığı yaptığının ortaya çıkması, büyük bir sorunla karşı karşıya olduğumuzun en büyük göstergesidir. Devlet farazi bir millet tanımın üzerine oturtulamaz, son günlerde ortaya çokça atılan millet iradesi kavramı ve devamın da gelen millet böyle istiyor açıklamaları öz itibariyle afaki şeylerdir. Pratikte herhangi bir karşılığı yoktur. Milletin iktidarının yolu hem seçilmişler ve hem de devletin sivil ve askeri atanmışlarının milletin yanında olması devleti millileştirir. Eğer seçilmişlerle, atanmışlar arasında bir çelişki varsa, büyük oranda devlet yönetilemez hale gelir. Nitekim de uzun süre Türkiye ciddi krizlerle boğuşmuştur. Türkiye cumhuriyeti kuruluşunda bürokratik bir devlet yapısına sahiptir, hem sivil hem de askeri bürokratik elitlerin eliyle inşa edilmiştir. Bu elitler uzun süre kendi güçlerini, erklerini paylaşmak istememişlerdir. Eski Türkiye’nin elitleri sahneden çekilirken, yerlerini yine

Dini Kullanan Yanar

Halka hizmet hakka hizmet düsturunu şiar edinenlerin çatışmasını izliyoruz. Bir zaman önce olsaydı, hak yolunda, hayırda rekabet ediyorlar diye düşünürdük, ama öyle şeyler gördük ki, artık bu çatışmada bir iyi niyet, bir hayır olduğunu düşünmüyoruz. Haktan hukuktan eser yok. İnsanlar kaygıyla izliyorlar, devlettin içinde bir şeylerin yolunda gitmediğini görüyorlar. En temelde ise seçtikleri iktidarın düşürülmeye çalışılmasından rahatsızlar. Tarafların dini argümanları sıkı sıkıya kullanmaları onların hak yolunda olduklarını göstermez, tam aksine dinin araçsallaştırıldığını, dinin insanların, örgütlerin amacı için kullanıldığını gösterir. Dinin kullanan yanar! Bugün karlı çıkartabilirsin “dince haklılığın” sayesinde, ama yarın o ateş seni yakar! Haksızlık ettiğinde, üstünlük sağladığında bile bir el seni çarpar, yerle bir eder, evini başına yıkar. Çünkü, evet doğanın yasaları vardır, zafer sarhoşluğuyla kazananlar şeytani kahkahalar atabilir, kibirle keyiflenebilirler, am

TÜRKİYE’DE KAST SİSTEMİ

 “Dikkat edin: sizin elinizi sıkıyor, size gülümsüyor, sizin sırtınızı sıvazlıyor ve önünüze derin bir kuyu kazıyor” Her seferinde insan kendi paçalarından asılarak yere çakılır mı? Türkiye ne zaman kanat takıp uçacak olsa, birileri çıkıyor bu kanatlardan asılıp, Türkiye’nin yere çakılmasını sağlıyor. Türkiye’nin kanatlanmasını neden istemiyorlar? Türkiye’nin kanatlarını kırmaya çalışanlar neden her seferinde içeriden çıkıyor. Türkiye’nin içerisi hiç milli olmuyor mu? Mesele Avrupa devletlerinde olduğu gibi neden ortak amaçlar etrafına toplanan insanları göremiyoruz? Bu kadar dağınık olmamızın özünde ne yatıyor? Elbette bu sorular o kadar çok ki! Onlarca soru sorarak bile bu yazıyı bitirebilirim. Ama herkes cevap arıyor, sorular belli ama cevaplar ortada yok. Hiçbir şeyi izah edemiyoruz. Sosyolojisi yerli değil, başka coğrafyadan aldıklarıyla ülkenin sosyal yapısını açıklamaya çalışıyor, gazetecisi propagandist, iktidar rüzgarı nereye eserse o tarafa hemencecik eğiliyor, n

Paralel Toplum

“cemaatler, tarikatlar, şeyhler, dervişler, müritler, abiler, elamanlar”  Toplum daima bir bütün gibi görünür, ama çoğu zaman yakından ve dikkatli bakanlar için hep karmaşa, kaos içerisinde akan bir süreç görürler. Bizim gibi toplumlarda, büyük oranda toplum ikili yapılardan oluşur. Görünen, bilenen, resmiyete dâhil yapılarla, bunun dışında kalan görünmeyen, fark edilmeyen ve resmiyete dâhil olmayan ikincil yapılardır. Devlet kesinlikle ürkütücü, ceberut ve insaniliği dışlayan kimliği, toplum içerisinde cemaatlerin oluşmasına büyük katkı sağlamıştır. Her şey siyasal değildir elbette, insanlar sığınacak bir ruhaniyete de ihtiyaç duyarlar, gidip bir tekkeden içeri girerler. İslam cemaati yüceltir. Cemaat bireye bir aidiyet kazandırır, onun psikolojik ve sosyolojik ihtiyaçlarını kazandırır. Dergâh bireyin sığınağıdır. Tarikatlar da Anadolu’nun Türkleşmesinde, İslamlaşmasında önemli katkı sunmuşlardı. Cumhuriyet batıya açılırken, geride toplumda ne olduğunu f