Ana içeriğe atla

Dini Kullanan Yanar


Halka hizmet hakka hizmet düsturunu şiar edinenlerin çatışmasını izliyoruz. Bir zaman önce olsaydı, hak yolunda, hayırda rekabet ediyorlar diye düşünürdük, ama öyle şeyler gördük ki, artık bu çatışmada bir iyi niyet, bir hayır olduğunu düşünmüyoruz. Haktan hukuktan eser yok.

İnsanlar kaygıyla izliyorlar, devlettin içinde bir şeylerin yolunda gitmediğini görüyorlar. En temelde ise seçtikleri iktidarın düşürülmeye çalışılmasından rahatsızlar.

Tarafların dini argümanları sıkı sıkıya kullanmaları onların hak yolunda olduklarını göstermez, tam aksine dinin araçsallaştırıldığını, dinin insanların, örgütlerin amacı için kullanıldığını gösterir.

Dinin kullanan yanar! Bugün karlı çıkartabilirsin “dince haklılığın” sayesinde, ama yarın o ateş seni yakar! Haksızlık ettiğinde, üstünlük sağladığında bile bir el seni çarpar, yerle bir eder, evini başına yıkar. Çünkü, evet doğanın yasaları vardır, zafer sarhoşluğuyla kazananlar şeytani kahkahalar atabilir, kibirle keyiflenebilirler, ama öyle bir el uzanır ki onların boğazlarına, her aldıkları nefes haram olur.

Yolun hak değilse, yolun yetimlerin hakkını gözetmek değilse, yolun yoksulun, öğrencinin, yolcunun, garibin hakkını korumak değilse, bunun hesabını verirsin. Adalet gözetmiyorsan, hak gözetmiyorsan, bunun hesabı sorulur.

Oturduğun evi güvenli liman gibi görebilirsin, tahtını okyanuslar ötesine kurabilirsin, orayı en güvenli kale diye düşünebilirsin, ama bilirsin ki, hangi taş kalelerin içene saklansan da azap gelir seni bulur.

Yanı başımızda bir zalimin elinde inim inim inleyen insanlar, Müslümanlar, Allahın onları sana kardeş kıldığı bir halk ve sen bu halkın zaferinin önünü kesiyorsan eğer, sen bu zalimlere hizmetten başka ne yapıyorsundur.

Üzerinde oturduğumuz coğrafya bu kadar kan revanken, her yanımızı ateş sarmışken, evin içini yakmaya çalışmakta neye hizmettir, hakka mı hizmettir, yoksa bu ateş taşıyıcıları, şeytanlara mı hizmettir.

Türkiye de, bürokraside ki bu insanlar neye hizmet ediyorlar, kimlikleri buraya ait, ama kıbleleri nereye ait, yönleri, yolları nereye çıkar bu insanların. Nasıl bir hırstır ki bütün ülkeyi kaosa sürüklemenin peşine düşmüşler, hiç mi düşünmüyorlar! Düşünemiyorlar!

Bu yol hayır yolu değil, yıkmaya çalıştığın bu çatı, İslam milletinin çatısıdır, ayakta kalan, bütün İslam milletlerinin umudu haline gelmiş bir lideri yok etmeye çalışırsan bunun adı hayra, hakka hizmet değil, büyük baronların, büyük şeytanların bu coğrafyayı yutmak isteyen bütün kâfirlerin arzularına hizmet etmek anlamına gelir.

Bu coğrafyada insanın vicdanı hiç susmaz, adalete inancı hiç bitmez. Her seferinde adaleti yeniden tesis etmeye çalışır, her seferinde yeninden yeniden dirilir, buna siz de engel olamayacaksınız.


Yorumlar

GEÇEN YIL

OBJE OLARAK İNSAN

“İnsan anlamla güzelleşir. Anlamı olmayan, içi boş olan insan bir objeden öte bir şey değildir. Mevlana, yunus emre daha niceleri yalnızca anlamla var.” İnsan, bir çok açıdan bakıldığın elbette bir objedir. Somut, belli bir gerçekliği olan ve yer kaplayan olarak “varolan”ı ifade eder. Ama daha başka açılardan bakıldığında özellikle “kadim” uygarlığın yarattığı dünyadan bakınca insanın daha başka bir şey olması gerektiğini öğreniyoruz. O  kadim uygarlığın tam ortasında duran bireyler olarak insana daha başka bir gözle bakmamızdan ve insana “yüce”lik vermemizden daha doğal bir şey olamaz. Bu bakış açımız, günümüzde bir şekilde biçim değiştiriyor, ne olursa olsun her şekilde insana ait görüntüleri “alkışlama”, ne olursa olsun “paylaşma”, ne olursa olsun “beğen”me gibi bir takım alışkanlıklar edindik ve olur olmaz yerde bu ifadeleri sunuyoruz. Neden bu noktada olduğumuz sorusunun cevabını bulmak elbette mümkün, bir takım süreçlere baktığımızda bunun cevabını görebiliriz,

ATATÜRKÜN GİZLİ TARİHİ

Mustafa Kemal’e bakışın ne kadar hastalık bir hal aldığını izliyoruz. Onunla ilgili değerlendirmeler tarihi şartlarından uzak, ideolojik ve büyük oranda da cahilce analizlerden ibarettir. Tarihi kafalarına göre yorumluyorlar. Sosyolojiden bağımsız, içinde bulunulan zamandan soyutlanmış tarihi değerlendirmelerin zaten bir anlamı olamaz. Ancak gizli tarih, derin tarih, bilinmeyen tarih filan diye milletin gözünü boyarsınız, başka bir numara da çıkmaz sizin bu anlayışınızdan, cahilliğinizden. Kimse bir şey okumadığı için, internetteki bir şakayı bile tarihi hakikatler diye herkesi inandırabilirsiniz.  Şuan yaşadığımız şeyler de hep bunlarla ilgili, iş o kadar çığırından çıkmış görünüyor ki, adamlar Kant, Mevlana, Yunus Emre vesaire söylüyor diye sözler uydurup, bunlarla payeler elde ediyorlar. Akıl alır gibi değil. Bazı kimseler özellikle Mustafa Kemal’i karalama işini meslek edinmişlerdir. Onun üzerinden rant elde eden, onunla ilgili hakikati değil yalanları millet içerisi

GAZZE'YE AĞIT

Çocuklar akın akın cennete uçuyorlar gülümseyerek. Annelerin,babaların feryatları gökleri inletiyor. Ağıtlar top seslerine karışıyor, acımasız ve haksız bir ölüm kol geziyor oyun oynayan çocukların yanı başında. Sinesini siper ediyor bir adam emperyalizme, batının ve onun uşaklarının mermilerine. Çocuklar emperyalizme meydan okuyor canıyla, bedeniyle,sapanıyla, sen uyurken, gazze tankların önünde dimdik, topların önünde dimdik, gururlu. Gazze bir bıcak gibi ruhumuza saplanıyor. Boğazımız düğümleniyor, çaresizliğimize ağlıyoruz. Dualar ediyoruz, zalim yahudinin elleri kursun, diye. Çocuklara kurşun sıkarken taş kesilsin kolları diye, dualarımız dilimizden öteye geçmiyor. Yaşamak istemenin bedeli bu kadar ağır mıdır? Herhangi bir insan gibi yaşamanın bedeli gazze de ölüm müdür? Sussak, sonsuza kadar sussak, yine de bu utançtan kaçamayız. Her şeyimiz varken izlemek, seyirci olmak, yaşama karşılığı gazzeyi ölüme teslim etmek, nasıl bir ruh halidir. Emperyal bir kurşund