Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Şubat, 2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Eski Kafalar Cumhuriyeti

Türkiye gelişiyor, büyüyor, etrafa doğru etki alanlarını genişletiyor. Türkiye ekti uyandırırken, İslam dünyası açısından merkez üssü olmaya doğru ilerlerken, bunu istemeyen zümrelerin yarattığı sosyal hareketliliklerde beraberinde geliyor. Eski kafalar, bu gelişmeye karşı direnç gösteriyorlar, hem sarsılan iktidarlarının şaşkınlığı hem de inandıkları değer sisteminin yüce ve kutsal olmaktan çıkıyor olması eski kafalar açısından katlanır bir şey değildir. Eski kafalar Türkiye’ye uzun zamandır her şekilde hâkimdi, batıcı, seküler, İslam’dan ve Anadolu’dan nefret eden bu kafalar, Osmanlının Fransız ve İngiliz mekteplerinin ürünü olarak peyda olmuşlardı. Osmanlının savaşlarda köle alma arzusu zamanla Anadolu’nun başına bela olacak bir zümre ortaya çıkarmıştır. Bu zümre hala Türkiye’nin damarlarında yaşıyor. Osmanlı sarayının etrafı bu vatansızlarla çevriliyken, her şeye hakim olmaları kaçınılmaz görünmektedir. Eğitim alan, dil bilen, okullarda okuyabilen hep o çevrelerini

İnsan Nesneleşiyor

Bir toplumun gücü geleneğinden gelir, bir coğrafyaya vurduğu mühürden gelir, zaman aksa üzerinden çok şey geçse de o toplum rengini her zaman var eder. Hiçbir yıkım onu tarihten silemez, güçlü geleneği olan milletler her zaman yaşar. İşte bu sosyolojik bir gerçektir. Türklerde tarih boyu bu geleneksel kültürleri sayesinde her coğrafya da varlıklarını korumuşlardır. İlk defa bir tehlikeyle karşı karşıyayız, gelenekten kopuş Türk milletinin sonunu getirebilir, milletleri millet yapan değerlerden uzaklaştıkça toplumsal yapıda çözülmeler görülür, zamanla bu çözülmeler belirsizliğe, kaosa, hiçliğe götürür. Araftaki insanı önümüze koyar. Teknolojiyle bu kadar pervasızca ilişki kurulması, on, on beş yaşlarındaki çocukların ellerinde akıllı telefonların ne işi var!  Tabletler gençlerin ellerine teslim ettiğiniz de, toplumun geleceği olan nesilleri büyük bir belirsizliğin, anlamsızlığın içine sürüklediğinizde fark etmelisiniz. Teknoloji içeriğinin kontrol dışı bir şekilde üreti

UZUN ADAMIN YOLU

Siyasal ittifaklar ideolojik ayrışma algısını yerle bir ediyor. Temelde bir birine zıt grupların, anlayışların ve inançların Erdoğan liderliğinin yıkılması için el ele vermesi Türkiye de yeni bir dönemin başladığını işaret ediyor. Ulusalcılar tam Erdoğan’ı devirme umutlarını yitirmişlerdi ki, onlara bir nefes üfleyen gezi olayları oldu. Derin sermaye ve cemaat Türkiye’deki ulusalcı kesimlere yeninde umut verdi. Ulusalcılara son canı veren, öyle anlaşılıyor ki cemaat olmuştur. Cemaat ulusalcılara can simidi atmış bulunuyor. Cemaat niçin Erdoğan liderliğinden rahatsız, oysa sayın başbakanın da bir sitemle ifade ettiği bir hakikat “iktidardan her şeyi alıyorlardı” cümlesi her şeyi özetleşmiştir. Öyle ki dersaneler kapansa bile daha fazlasını hükümetten kendi yapıları için koparabilirlerdi. Öcalan’ın ses kayıtlarında vurguladığı bir şey dikkat çekici, Amerika bile bu bölgede “taşeron örgütler kullanır” diye vurgulaması, aslında günümüzün politik çatışmasının temelinde yata

BENİM RÜYAM

Demokrasi gelecekti, bir vakit, hepimiz özgür olacaktık. Hepimiz güzel insanlar olacaktık. Türkiye büyüyecek, hiç yoksul kalmayacaktı, gelecekte hep güzel, neşeli günler görecektik. Bütün ülkenin yüzü gülecekti. Hep gelecek zamanın kipindeydi umutlarımız ve hayallerimiz. Hep böyle geçti zaman, alttan üstten girip kulağımıza biz ahlaklıyız, dindarız, bize oy verin, bize yardım eden, bize ne varsa verin dediler, bu millette elinde neyi varsa hepsini verdi. Gerekiyorsa kendi yemedi burs verdi, kurban verdi, nihayetinde güzel kolejler kuruldu, dev şirketler kuruldu. Bütün bu kurumlar, amacı belli olmayan, toplumsal ve siyasal süreçlere müdahale eden, bu müdahale de ne gibi yararlar gözetildiği belli olmayan yapılar olarak tekrar karşımıza çıktı. Milletin paralarıyla kurulmuş bu yapılar ve kurumlar sonra kendi evlatları tarafından kendinin huzuruna dönmüş bulunmakta. Sınavlarımızı çaldılar, haklarımızı çaldılar, kadrolaştılar, kendilerinden olmayanları yok ettiler, hep sabırla

Labirentteki Ülke

Devlet herkesin kabul edeceği ve herkesin eşit olduğu bir hukuku yeniden yazmak zorunda, bunun başlangıcı da anayasadır. Eğer hukuk yeniden tesis edilmezse, adalet sadece kâğıt üstünde kalacaktır. Devlet onun bunun devleti değil, bizatihi milletin hizmetinde olacak bir devletin tesisi bu hükümetin boynun borcudur, hem seçilmiş olmalarından, hem de kendi varoluşları ve güvenlikleri açısından hukuku inşa etmelidir. Adaleti tesis etmeliyiz, adalet tesis edilmezse, boşuna konuşuyoruz demektir. Siyasi çıkarlar, cemaat hırsları, adam kayırmacılık, siyasal ve bürokratik çürümenin en büyük göstergelerindendir. Yolsuzluğun yapıldığına herkes inanıyor. Sosyoloji şu ki, toplumda varolan hiç kimse yolsuzluğun yapılmadığını düşünmüyor, bu da gösteriyor ki siyasal sisteme büyük güvensizlik var. Güveni inşa etmenin yolu, millete çıkıp yok, yapmadık, olmadı, öyle şeylere inanmayın demek değildir, bir sistem inşa etmektir, kurallara bağlı ve kuralların herkes için eşit şekilde işle