Ana içeriğe atla

Erdoğan Karşı Kazanmak

 Erdoğan’a karşı kazanmanın çok az yolu var. Sanırım ona karşı kazanılabilecek tek seçim yarışı cumhurbaşkanlığı yarışı olacaktır, bunun sosyolojik veri olması, bu durumun gerçekleşeceği anlamına gelmez.

Bir sosyolojik ön görü nasıl gerçekleştirilebilir, elbette kadere, geleceğe mutlak hakimiyet söz konusu olamaz, şunu da belirtelim ki sosyal olaylarda daima sapma olur. Bu yüzden çoğu zaman Türkiye üzerine sosyal mühendislik yapanların sonuçları kestiremediği pek aşikar hale geldi.

Türk siyasetindeki muhalifler maalesef bu tip durumları analiz etmekten aciz görünmektedir. Analiz için bir çok veri bir araya getirilmeli, bunlar üzerine çalışmalı ve kazanmaya dönük pratikler ortaya konmalı. Ama ortada muhalefet diye dolaşan küfürbaz, kafası kıyak tiplerden başka bir şey görünmüyor.

Kürtçü hareket Marksist, kompleksten kurtulamıyor, mhp kendi köşesinde pek huzurlu, chp altındaki eşeği küheylan at sanan bir kafa da yürütüyor işlerini. Bu yüzden cumhurbaşkanlığı seçimine dönük her hangi bir kazanma emaresi gösterecek ruh halinde değiller.

Muhalefet Erdoğan’a karşı öğrenilmişlik çaresizlik içinde, ne yapsalar olmuyor. Bu yüzden yeni seçime dönük çokta istekli görünmüyorlar, çünkü artık sonuca şimdiden razılar. Öyle sanıyorum ki bir şey konusunda çok mutlular, Erdoğan kesinlikle çankayaya çıkmalı hevesine kapılmış görünüyorlar.

Erdoğan’ın adaylığını açıklayacağından emin değilim, ama büyük oranda ortak kanı cumhurbaşkanlığa adaylığını koyacağı yönünde, oradan da başkanlığa geçer gibi bir plan yapılıyor. Ama şurasını unutmamak lazım ki burası Türkiye, en yakınlarının dostlarının, f.g örgütünün ihaneti ortadayken neyden emin olabilirsiniz?

Cumhurbaşkanlığı makamının ne anlama geldiğini millet çok iyi bilir. Oranın sembolik olduğunu, hiçbir işlevinin “yürütme anlamıyla” olmadığını bilir. Bu yüzden de Erdoğan’ın Çankaya çıkmasını istemeye bilir. Yani liderini öyle bir noktaya taşıyarak orada hiçleştirilmesine rıza göstermez. Bu görüşte olanlardan biri de benim, bu koşullar altında Sayın Erdoğanın Çankayaya çıkmasını arzu etmiyorum.

Seçimlerde bunu diyebilirler, aynı zamanda şu da denebilir Erdoğan’a, zararsız ziyansı olarak, bak çok işler yaptın, hep yanındaydık, ama bil ki bazı uygulamalardan, bazı durumlardan çok rahatsız, hata yaparsan bir daha oy yok mesajı da gelebilir. Erdoğan başbakanlıkta kalır, çankayaya akil bir insan oturur.

Bizim millet mutedil sever, yani orta yolcudur büyük oranda, agresif şeylerden pek haz etmez, sert keskin söylemlerden rahatsızlık duyar, bunlar büyük oranda böyledir. Ama Erdoğan’a karşı büyük bir toleransları var. Çünkü onu çok sevdiler.



Yorumlar

GEÇEN YIL

ATATÜRKÜN GİZLİ TARİHİ

Mustafa Kemal’e bakışın ne kadar hastalık bir hal aldığını izliyoruz. Onunla ilgili değerlendirmeler tarihi şartlarından uzak, ideolojik ve büyük oranda da cahilce analizlerden ibarettir. Tarihi kafalarına göre yorumluyorlar. Sosyolojiden bağımsız, içinde bulunulan zamandan soyutlanmış tarihi değerlendirmelerin zaten bir anlamı olamaz. Ancak gizli tarih, derin tarih, bilinmeyen tarih filan diye milletin gözünü boyarsınız, başka bir numara da çıkmaz sizin bu anlayışınızdan, cahilliğinizden. Kimse bir şey okumadığı için, internetteki bir şakayı bile tarihi hakikatler diye herkesi inandırabilirsiniz.  Şuan yaşadığımız şeyler de hep bunlarla ilgili, iş o kadar çığırından çıkmış görünüyor ki, adamlar Kant, Mevlana, Yunus Emre vesaire söylüyor diye sözler uydurup, bunlarla payeler elde ediyorlar. Akıl alır gibi değil. Bazı kimseler özellikle Mustafa Kemal’i karalama işini meslek edinmişlerdir. Onun üzerinden rant elde eden, onunla ilgili hakikati değil yalanları millet içerisi

OBJE OLARAK İNSAN

“İnsan anlamla güzelleşir. Anlamı olmayan, içi boş olan insan bir objeden öte bir şey değildir. Mevlana, yunus emre daha niceleri yalnızca anlamla var.” İnsan, bir çok açıdan bakıldığın elbette bir objedir. Somut, belli bir gerçekliği olan ve yer kaplayan olarak “varolan”ı ifade eder. Ama daha başka açılardan bakıldığında özellikle “kadim” uygarlığın yarattığı dünyadan bakınca insanın daha başka bir şey olması gerektiğini öğreniyoruz. O  kadim uygarlığın tam ortasında duran bireyler olarak insana daha başka bir gözle bakmamızdan ve insana “yüce”lik vermemizden daha doğal bir şey olamaz. Bu bakış açımız, günümüzde bir şekilde biçim değiştiriyor, ne olursa olsun her şekilde insana ait görüntüleri “alkışlama”, ne olursa olsun “paylaşma”, ne olursa olsun “beğen”me gibi bir takım alışkanlıklar edindik ve olur olmaz yerde bu ifadeleri sunuyoruz. Neden bu noktada olduğumuz sorusunun cevabını bulmak elbette mümkün, bir takım süreçlere baktığımızda bunun cevabını görebiliriz,

GAZZE'YE AĞIT

Çocuklar akın akın cennete uçuyorlar gülümseyerek. Annelerin,babaların feryatları gökleri inletiyor. Ağıtlar top seslerine karışıyor, acımasız ve haksız bir ölüm kol geziyor oyun oynayan çocukların yanı başında. Sinesini siper ediyor bir adam emperyalizme, batının ve onun uşaklarının mermilerine. Çocuklar emperyalizme meydan okuyor canıyla, bedeniyle,sapanıyla, sen uyurken, gazze tankların önünde dimdik, topların önünde dimdik, gururlu. Gazze bir bıcak gibi ruhumuza saplanıyor. Boğazımız düğümleniyor, çaresizliğimize ağlıyoruz. Dualar ediyoruz, zalim yahudinin elleri kursun, diye. Çocuklara kurşun sıkarken taş kesilsin kolları diye, dualarımız dilimizden öteye geçmiyor. Yaşamak istemenin bedeli bu kadar ağır mıdır? Herhangi bir insan gibi yaşamanın bedeli gazze de ölüm müdür? Sussak, sonsuza kadar sussak, yine de bu utançtan kaçamayız. Her şeyimiz varken izlemek, seyirci olmak, yaşama karşılığı gazzeyi ölüme teslim etmek, nasıl bir ruh halidir. Emperyal bir kurşund