Ana içeriğe atla

Kalpazanlık Davası

Dini siyasete alet etmenin, çıkarlar uğruna kullanmanın sonu felakettir. Hiçbir şekilde kimseye bir hayır getirmez. İnsanlar belki karlı çıktıklarını düşünebilir, devasa şirketler kurup, büyük zenginlik elde edebilirler, ama gördüğünüz gibi nasıl bir felakete dönüştüğünü gülen örgütünün geldiği noktayla görüyoruz.

Anadolu insanın neleri not ettiğini, nasıl ince şeyleri toplumsal hafızasına işlediğini asla bilemezsiniz, mesela şimdi gidin rastgele bir eve misafir olun bir vakıf için, bir hayır kurumu için yardım isteyin, bakın size cevapları ne olacaktır. Aman diyecekler, aman efendim bizden uzak olun diyecekler, sizin gibilerini çok gördük diyecekler.

Bu toplum sizin gibileri çok gördü, bismillah’la başlayıp da anasını ağlatanı çok gördü, hacı hocası kazığını atarken sakalını sıvazladı. Öyle ki anne babalardan evlatlarına aman hacıyla hocayla iş tutma diye nasihatlere bile başlandı.

Geldiğimiz noktanın sosyolojik özeti bu, o yüzden İslam dünyasıyla ilgili Türkiye’deki İslami hareketlerin ne kadar cılız kaldıklarını fark etmiyor musunuz? Böyle büyük bir ülke de insanların nasıl o hareketlere mesafeli kaldıklarını fark etmiyor musunuz? Mısır için yapılan eylemlerin, gezi eylemlerinde olduğu kadar etkin katılım sağlanmadığını görmüyor musunuz?

 Bunun nedenleri konusunda çok çeşitli sosyolojik analizleri yapılabilir, ama kimsenin durup bir şey yapacağı yok ya, yine de olsun biz ortaya atalım. Burada şunu fark ediyorum ki, üç beş kişi toplanıp kendilerini dev aynasının karşısına oturtup, pek keyifle alkışlıyorlar aynada gördüklerini, ama gerçek değil işte, bir hayal, bir gölge oyunu.

İslam temizdir, saftır, hiçbir siyasi hareketin, örgütün tekelinde değildir,  kimsenin babasının malı da değildir, İslam sadece Allaha aittir, bu yüzden bugün kimse islamı şereflendirdiğini düşünmesin, ancak gerçek anlamıyla Müslüman olan kimse onunla şereflenmiş olur.

Etrafta peygamber rüyaları görenler, kendini ben olmazsam İslam olmaz diyenler, islamın yılmaz bekçisiyim deyip altın yığanlar, rüşvetçiler, makaracılar almış başını gidiyor. Biz bütün bunlar için oy vermiyoruz.

Siz iktidarlarınız boyunca kimleri beslediğinize bir bakın, kimleri büyüttüğünüze de bir bakın, son zamanlar işte biz de gördük, bir ihanet şebekesini büyütmüşsünüz, bir altın gibi reza’yı büyütmüşsünüz, neredeyse vatansever ilan edeceksiniz.

Siz etrafınızda kalpazan soytarı besleyin diye oy vermiyoruz, biz rüşvetçilere oy vermiyoruz, biz ahlaksızlığa haram yiyenlere, yetim malı yiyenlere oy vermiyoruz. Biz Allahın ayetleriyle alay edenlere oy vermiyoruz.


Hiçbir siyasi hareket, hiçbir cemaat bu milletin dinini kendi çıkarları için kullanamaz, bu mazlum, aziz milletin islama karşı duydukları, muhabbeti, aşkı, hürmeti bir zaaf gibi kullanmaz, böyle bir durumun belirtilerini izliyoruz. Ama şurasını açıkça ilan edelim ki, bir gün bu millet yediğiniz o haram lokmaları boğazınıza dizecektir. 

Yorumlar

GEÇEN YIL

ATATÜRKÜN GİZLİ TARİHİ

Mustafa Kemal’e bakışın ne kadar hastalık bir hal aldığını izliyoruz. Onunla ilgili değerlendirmeler tarihi şartlarından uzak, ideolojik ve büyük oranda da cahilce analizlerden ibarettir. Tarihi kafalarına göre yorumluyorlar. Sosyolojiden bağımsız, içinde bulunulan zamandan soyutlanmış tarihi değerlendirmelerin zaten bir anlamı olamaz. Ancak gizli tarih, derin tarih, bilinmeyen tarih filan diye milletin gözünü boyarsınız, başka bir numara da çıkmaz sizin bu anlayışınızdan, cahilliğinizden. Kimse bir şey okumadığı için, internetteki bir şakayı bile tarihi hakikatler diye herkesi inandırabilirsiniz.  Şuan yaşadığımız şeyler de hep bunlarla ilgili, iş o kadar çığırından çıkmış görünüyor ki, adamlar Kant, Mevlana, Yunus Emre vesaire söylüyor diye sözler uydurup, bunlarla payeler elde ediyorlar. Akıl alır gibi değil. Bazı kimseler özellikle Mustafa Kemal’i karalama işini meslek edinmişlerdir. Onun üzerinden rant elde eden, onunla ilgili hakikati değil yalanları millet içerisi

OBJE OLARAK İNSAN

“İnsan anlamla güzelleşir. Anlamı olmayan, içi boş olan insan bir objeden öte bir şey değildir. Mevlana, yunus emre daha niceleri yalnızca anlamla var.” İnsan, bir çok açıdan bakıldığın elbette bir objedir. Somut, belli bir gerçekliği olan ve yer kaplayan olarak “varolan”ı ifade eder. Ama daha başka açılardan bakıldığında özellikle “kadim” uygarlığın yarattığı dünyadan bakınca insanın daha başka bir şey olması gerektiğini öğreniyoruz. O  kadim uygarlığın tam ortasında duran bireyler olarak insana daha başka bir gözle bakmamızdan ve insana “yüce”lik vermemizden daha doğal bir şey olamaz. Bu bakış açımız, günümüzde bir şekilde biçim değiştiriyor, ne olursa olsun her şekilde insana ait görüntüleri “alkışlama”, ne olursa olsun “paylaşma”, ne olursa olsun “beğen”me gibi bir takım alışkanlıklar edindik ve olur olmaz yerde bu ifadeleri sunuyoruz. Neden bu noktada olduğumuz sorusunun cevabını bulmak elbette mümkün, bir takım süreçlere baktığımızda bunun cevabını görebiliriz,

GAZZE'YE AĞIT

Çocuklar akın akın cennete uçuyorlar gülümseyerek. Annelerin,babaların feryatları gökleri inletiyor. Ağıtlar top seslerine karışıyor, acımasız ve haksız bir ölüm kol geziyor oyun oynayan çocukların yanı başında. Sinesini siper ediyor bir adam emperyalizme, batının ve onun uşaklarının mermilerine. Çocuklar emperyalizme meydan okuyor canıyla, bedeniyle,sapanıyla, sen uyurken, gazze tankların önünde dimdik, topların önünde dimdik, gururlu. Gazze bir bıcak gibi ruhumuza saplanıyor. Boğazımız düğümleniyor, çaresizliğimize ağlıyoruz. Dualar ediyoruz, zalim yahudinin elleri kursun, diye. Çocuklara kurşun sıkarken taş kesilsin kolları diye, dualarımız dilimizden öteye geçmiyor. Yaşamak istemenin bedeli bu kadar ağır mıdır? Herhangi bir insan gibi yaşamanın bedeli gazze de ölüm müdür? Sussak, sonsuza kadar sussak, yine de bu utançtan kaçamayız. Her şeyimiz varken izlemek, seyirci olmak, yaşama karşılığı gazzeyi ölüme teslim etmek, nasıl bir ruh halidir. Emperyal bir kurşund