Ana içeriğe atla

Tek Kişilik Zafer


Tek kişilik bir ordu, tek kişilik bir senfoni gibi meydanlarda Erdoğan’dan yükselen o ses, o seda yankılanıyor.  Bütün dost bildikleri tarafından sırtından vurulmuş bir adamın, onlarca yaraya rağmen meydanlarda o gür sesi yankılanıyor. Eline aldığı sancağı bırakmıyor.

Erdoğan’ın kendi zaferi de tek kişilik olacak, parti dediğin şey görünürde hiçbir şeye benzemiyor, rüşvetin çarkında boğulmuş, kendi çıkarının peşinde koşan adamlardan müteşekkil,  ayetlerle makara yapan kafalardan ibaret birer hiç, birer zavallılar topluluğudur. Burada kazanacak bir kişi var Erdoğan’dır, o da meydanlarda yalnız ve yalın kılıç.

Yaralanmış, aslanın pençesine düşmüş bir ceylan gibi ama yine de koşusuna devam ediyor, bütün avcıların, bütün kötü karanlık adamların çelme takmalarına rağmen o durmadan koşuyor.

Bazısı kalbinden vuruyor, bazısı sırtından vuruyor, bazısı çelme takıyor, bazısı elini ayağını bağlamaya çalışıyor, ama o yine de pes etmiyor. Meydanlara umut veriyor, enerji veriyor, dirlik veriyor, o öylesine biri değil, milletin tam kendisi olmuş, sanki milletin ruhu onda somutlaşmış, bir kalıba girmiş.

Zafer şarkısını söylüyor, bazen sesi kısılıyor, bazen yüzünü asıyor, bazen gülümsüyor, bazen o çok şey oluyor, ama millete olan aşkı, hakka olan aşkı hiç bitmiyor.

Anadolu onun ruhumda yeniden dirilişini arıyor, sancağını uzak ufuklara dikmenin peşine düşmüş, onurunu yeniden kazanıyor, Anadolu kişilik kazanıyor. Öz güven kazanıyor, bunları Anadolu’yu bilmeyen anlayamaz. Bu coğrafyanın yerlisi olmayan bu dirilişi anlayamaz.

Öyle bir lider düşünün ki bütün güvendiği dağlara kar yağmış, dost bildikleri, elini sıkan herkes düşmanı kesilmiş, en yakınlarından görüyor en acıklı, en karanlık ihanetleri.

Uzun adam çıldırmasında ne yapsın, kahrolmasında ne yapsın, kör olmasında ne yapsın, buna insan mı dayanır, bu ihanetlere, bu kahpeliklere can dayanır mı?

Düşman uzakta değil, en yakınına yerleşmiş, bu toprak hain doğurmada bereketlidir, çünkü temelinde roma’nın, ermeni’nin, rum’un ekilmiş tohumları var, hiç pes etmediler, aramızda hep gizli gizli haç hülyası gördüler.

Haça karşı hilal, Erdoğan’a karşı bütün batı birleşmiş görünüyor. Ama yinede o tek kişilik ordu olarak meydanlarda, meydanlar yalnız bırakmıyor, o sese ses veriyor. Ellerinden gelen tek şeyi yapıyorlar, haykırmak, toplanmak….sen yalnız değilsin uzun adam diyorlar, neyse ki meydanların sesi gür çıkıyor, neyse ki bu coğrafya yiğit evlatlarına sahip çıkıyor.



Yorumlar

GEÇEN YIL

OBJE OLARAK İNSAN

“İnsan anlamla güzelleşir. Anlamı olmayan, içi boş olan insan bir objeden öte bir şey değildir. Mevlana, yunus emre daha niceleri yalnızca anlamla var.” İnsan, bir çok açıdan bakıldığın elbette bir objedir. Somut, belli bir gerçekliği olan ve yer kaplayan olarak “varolan”ı ifade eder. Ama daha başka açılardan bakıldığında özellikle “kadim” uygarlığın yarattığı dünyadan bakınca insanın daha başka bir şey olması gerektiğini öğreniyoruz. O  kadim uygarlığın tam ortasında duran bireyler olarak insana daha başka bir gözle bakmamızdan ve insana “yüce”lik vermemizden daha doğal bir şey olamaz. Bu bakış açımız, günümüzde bir şekilde biçim değiştiriyor, ne olursa olsun her şekilde insana ait görüntüleri “alkışlama”, ne olursa olsun “paylaşma”, ne olursa olsun “beğen”me gibi bir takım alışkanlıklar edindik ve olur olmaz yerde bu ifadeleri sunuyoruz. Neden bu noktada olduğumuz sorusunun cevabını bulmak elbette mümkün, bir takım süreçlere baktığımızda bunun cevabını görebiliriz,

ATATÜRKÜN GİZLİ TARİHİ

Mustafa Kemal’e bakışın ne kadar hastalık bir hal aldığını izliyoruz. Onunla ilgili değerlendirmeler tarihi şartlarından uzak, ideolojik ve büyük oranda da cahilce analizlerden ibarettir. Tarihi kafalarına göre yorumluyorlar. Sosyolojiden bağımsız, içinde bulunulan zamandan soyutlanmış tarihi değerlendirmelerin zaten bir anlamı olamaz. Ancak gizli tarih, derin tarih, bilinmeyen tarih filan diye milletin gözünü boyarsınız, başka bir numara da çıkmaz sizin bu anlayışınızdan, cahilliğinizden. Kimse bir şey okumadığı için, internetteki bir şakayı bile tarihi hakikatler diye herkesi inandırabilirsiniz.  Şuan yaşadığımız şeyler de hep bunlarla ilgili, iş o kadar çığırından çıkmış görünüyor ki, adamlar Kant, Mevlana, Yunus Emre vesaire söylüyor diye sözler uydurup, bunlarla payeler elde ediyorlar. Akıl alır gibi değil. Bazı kimseler özellikle Mustafa Kemal’i karalama işini meslek edinmişlerdir. Onun üzerinden rant elde eden, onunla ilgili hakikati değil yalanları millet içerisi

GAZZE'YE AĞIT

Çocuklar akın akın cennete uçuyorlar gülümseyerek. Annelerin,babaların feryatları gökleri inletiyor. Ağıtlar top seslerine karışıyor, acımasız ve haksız bir ölüm kol geziyor oyun oynayan çocukların yanı başında. Sinesini siper ediyor bir adam emperyalizme, batının ve onun uşaklarının mermilerine. Çocuklar emperyalizme meydan okuyor canıyla, bedeniyle,sapanıyla, sen uyurken, gazze tankların önünde dimdik, topların önünde dimdik, gururlu. Gazze bir bıcak gibi ruhumuza saplanıyor. Boğazımız düğümleniyor, çaresizliğimize ağlıyoruz. Dualar ediyoruz, zalim yahudinin elleri kursun, diye. Çocuklara kurşun sıkarken taş kesilsin kolları diye, dualarımız dilimizden öteye geçmiyor. Yaşamak istemenin bedeli bu kadar ağır mıdır? Herhangi bir insan gibi yaşamanın bedeli gazze de ölüm müdür? Sussak, sonsuza kadar sussak, yine de bu utançtan kaçamayız. Her şeyimiz varken izlemek, seyirci olmak, yaşama karşılığı gazzeyi ölüme teslim etmek, nasıl bir ruh halidir. Emperyal bir kurşund