Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mayıs, 2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Çocuk Süvariler

Ne olursa olsun küçük süvariler hep gelecekte ki büyük savaşa hazırlanır ideoloji açısından, sokaklara sürülür, ellerine taş verilir. Çünkü onlar en masum yüzüyle dökülürler sokaklara, bir oyun gibi dökülürler, ama onları döken ellerin yüzleri çok çirkindir. Tek dertleri vardır, ne inanç ne ideoloji, hep iktidar , hep kazanmak. Zamanla cebinde ki her şeyi çalarlar anlamazsın, zamanla ruhunda ki her şeyi çalarlar anlamazsın. Eğer iyi bir militan olmazsan, kurban olmaya hazır olmazsan dışa atarlar. Dışlarlar, çünkü o büyüklerin iktidarı bir an önce ele geçirme hırslarının kurbanısındır. Her şey bittiğinde ölenler ölmüş, kalan militanlar evlerine dönmüş, ama en tepedekiler ve onların yandaş çevresi galiptirler kazanmıştırlar ve iktidarın her türlü nimetinden barbarca faydalanma, yiyip içme “alın terimizle biz kazandık” kimseyle paylaşmama aç gözlüğüyle öylece sürüp giderler.

GEZİ DENKLEMİ

Yalnızca gerçek düşünceler gelecek inşa eder. Eğer sağlam bir fikre dayanmıyorsanız, hiçbir sosyal eylemden gelecek beklemeyin. Sol ölmüştür, geçmiştir. Tekrar tarihin mezarlığından diriltmeye çalışmak, bir ölüyü mumyalayıp sokakta gençlerin omuzlarında gezdirmekten başka bir anlamı yoktur. Bu yeterince ürkütücü ve korkunçtur. Gezinin bir fikri yoktu, bir sürü şeyin rast gele bir araya geldiği bir yerdi, bir andı. Temelleri olmayan, yer çekimine inat havada kalmaya çalışan, sürekli zıplayarak bunu başarabileceğini sanan, pek akıllı(!), pek zeki(!) insanların işiydi. Polislerin önünde kitap okumak, sokakta satranç oynamak filan, acayip komik, acayip çocuksu, acayip ergenimsi bir şeydir. Gezi bir taraftan bir ergen hareketiydi, bir taraftan ergenlikten çıkamayan dedelerin “bedava kömün hayaliydi, gençlerle bira içme” düşüydü. Gezi Türkiye’deki bütün muhalefetin birlikte girdiği bir çuvaldı. Öyle bir çuval ki solcusu, az bilgili sağcısı, romantik kürdü, alman feministi, bilme

İMİTASYON "kopyala yapıştır bilgiçliği"

17 Mayıs 2011, 23:49 Herkese Açık Arkadaşlar Sadece Ben Özel Ankara Civarından öğrenci Geri Dön Bay ka’nın derin bilincine yansıyan şey, kitlenin eline geçirdiği bu yüce güç (internet) sayesinde bütün bilgiçliğiyle kes yapıştır kopyala biçimiyle sergilenen en bilgece görüntüleri sergilemek ya da başka bir biçim olarak görsel videolar, komikliğin gerçekleşmesi için meydana gelen bir takım yaşamsal tuhaflıklar veya yapay olarak yaratılmış görüntülerin paylaşmasıyla meydana gelen davranışların sonunda bütün bu kişilerin kendilerini ifade etme biçimi meydana çıkıyor. Bu durumda bay ka açısından kaçınılmaz soru şudur. Bu sergilenen, paylaşılan şeyler, her şekilde başkasına aitliğin “anonimleşmesi” sonuncunda hiçbir hak ödemesi gerçekleşmeden sahiplenme ve bu sanki kendi üretimleriymiş gibi kalabalıkların gözünde, beğenildi, tıklatıldı gibi ölçütlerin sağladığı kişisel rahatlamalar elde etmek ve bir nebzede işte orada bende varım gibi bir durumun yarattığı hafiflik bir tür varol

YENİ NESİL

El birliğiyle Kemalizmi bertaraf ettik, eski rejimin neyi varsa büyük oranda ortadan kaldırıldı. Sanıyorum öyle bir ideolojinin varlığından artık söz etmek zor, söylem düzeyinde kalıntıları sürse de. Kemalizm bertaraf edildikten sonra ortaya ilginç bir şey çıktı. Hiçbir şeye benzemiyor, hiçbir şey vaat etmiyor. Gelecek açısından nereye evirileceği belli olmayan bir toplumsal yönelim var. Toplum belli düzeyde kendi doğal sürecini korusa da, gençler bazında iş hiç de sanıldığı gibi olmadığı gerçeğidir. İdeolojik tarafları gerçekten fark etmeden, toplumu bir çatışmaya sürükleyebilirler. Bir gün çatışmaya uyanabiliriz. Çünkü dipten gelen genç kuşak, beslendiği kaynaklar, algı biçimleri, seviyeleri her açıdan çatışma kültürüne hazırlıyor. Birbirine karşı olan tahammülsüzlükleri, anlayışsızlıkları ciddi riskler içeriyor. Maalesef siyasal ve sosyal sistemlerde bunu körüklüyor. Eskiler siyasal söylemlere karşı daha uyanıkken, yeni nesillerimiz eski ideolojik algılardan gelmedi

Kamplaşmanın Sosyolojisi

“İnsanlar basit yalanlara en ulvi gerçekler gibi inanmaya başlıyor.”         Büyük felaketler büyük dönüşümlerine zemin hazırlayabilir. Türkiye canlı yayınlarla büyük bir felaket izledi. Öyle ki canlı canlı yüzlerce cenazemiz gözlerimizin önünden geçti. İnsan bu görüntüler karşısında bir taraftan yaşamın sonluluğu üzerine bir algıya yoğunlaşırken, diğer taraftan ise Türkiye de insanın değerine, önemine dair bir fikir ediniyor. Ruhumuzda kırılmalar oluşuyor. Bu kırılmalar, kişilerde siyasal ve sosyal yaşamın böyle gitmemesi gerektiği fikrini uyandırabilir. Çünkü böyle bir şeyi olağan algılamak güçtür. Savaş değil, sadece bir kaza ve sonucunda kaybettiğimiz sayısız insanlar. Bu bizim büyük felaketimiz oldu. Bu felaket karşısında bile birlikte yas tutamadık, birlikte dua edemedik, birlikte bazı şeyleri sorgulamak için yas günlerinin geçmesini bekleyemedik. Soma felaketi gösterdi ki biz bir millet değiliz, bir ulus da değiliz, katmanlar ve kategorilerden ibaret, zoraki

BEN VE CEMAAT

Hocaefendi adına abilerin bize ilk temas ettiklerinde ben lisede öğrenciydim. Evlere götürüyorlar, orada yiyip içiyoruz, bizimle sohbet ediyorlar. Bizim de çok hoşumuza gidiyordu, ilk oyun konsüllerini orada görüp, oyun oynadım. Nasıl bir keyifti anlatamam. Bazı gençlerle özel ilgileniyorlardı, niye diye sorduğumuzda onlar fen lisesi okuyorlar, diyorlardı. Kabaca devlete sızacak bunlar diye ima ediyorlardı. Gerçi o dönemde devlete sızma fikri geneldi, bütün İslami cemaatlerin ortak anlayışıydı. Biz yatılıydık, yoksulduk, belki gözlerinde kafamız fazla çalışmıyordu. Bizi sadece sempatizan yapmaya çalışıyorlardı. Bir odaya toplayıp kaset izletmeye, kaset dinletmeye başladılar. Hocaefendi diye biri var, bir hayalet gibi, bir gizemli insan, bir mit, bize hep böyle bir şeyler telkin ediyorlardı. Kasetleri dinlemeye,izlemeye başladığımda, tuhaf gelmişti, hüngür hüngür ağlayan bir adam, bağırış çağırışlar içinde hezeyanlar. Ne demeye çalıştığını da anlamıyordum, belki cahil

Muhalefet Bunalımı

Muhalefetin içine düştüğü açmaz gerçekten dramatiktir. Muhalefetin buradan çıkması çok zor görünüyor. Marjinalleşti, şiddete bulaştı ve Türkiye’ye dair yarınlara dair hiçbir proje ortaya koyamıyor. Öyle ki sürekli olumsuzlayıcı, kelimelerle söylem geliştiriyor. kendi taraftarlarına bile biz bittik algısını aşılıyorlar. Topluma pozitif bir etki yaratmak yerine, karamsarlığı, kötümserliği, öldük, battık, bittik, gibi insanı bunaltan söylemler batağından çıkamıyor. Bu şekilde bir şey kazanacaklarını sanıyorlarsa aldanıyorlardır. Türk siyasetinde umutsuzluğa, karamsarlığa kimse prim vermez. Ayrıca toplum olarak karamsar şeyleri sevmeyiz, öyle ki tarihsel olarak kıyafetlerimiz incelense ne kadar renkli bir toplum olduğumuz, siyaha, karanlığa prim vermediğimiz görülür. Türkiye de umut veren, proje siyasetini yapan, ortaya bir gelecek tahayyülü koyan bir lider Erbakan Hocaydı. Erbakan Hoca gücünü daima kendine has gelecek vaat etmesinden aldı, o geleceği inşa edecek projeler sundu,