Sosyolojik ve tarihi gidişatı tersine çevirmenin vakti geldi
de geçiyor bile, bu belirlemem elbette toplumsal temellerden bağımsız değildir,
gözlemlerim ve tecrübelerim bana şunu ifade ediyor ki, gelecek kuşaklar hiç de
sandığımız gibi bir medeniyet üstlenicileri değil, daha çok kapital ve modern
dünyaya bağlı birer tüketici nesne haline gelmekteler.
Medeniyet bir hafızadır, nesiller boyu taşınan aktarılan
geliştirilen bir süreçtir. Oysa bugün gelecek kuşaklarda o hafıza kayboluyor. Düşünün
bir kere etrafınıza bakın gençlerin büyük kısmının zihinlerini ne işgal ediyor?
Tarihi ve sosyolojik bir hafıza mı taşıyorlar yoksa tam aksine “anı yaşayan”
değer yargılarından kopmuş, geleneğinden kopmuş, araçlara teslim olmuş, teknolojiye
ve küresel bir tüketim kültüre mi teslim olmuş? Bu sorulara verilecek cevaplar
bizim geldiğimiz noktayı da özetleyecektir.
Sosyal olaylar birden gerçekleşmez, gençler birden bir şey
olmazlar, hepsi toplumun, evin, birer yansımasını teşkil eder. Sokakta olan
şeyle evde olan şey arasında pek bir fark yoktur. Nihayetinde evin içi sokağa
yansır, sokağın rengi eve yansır. Gördüğümüz şey tam da bizi oluşturuyor.
Herkes kendini bunun dışında düşünebilir, bizim hayatımız
farklı, bizim ki daha aydın, ya da daha dindar diye düşünebilir, ama şurası da
açık bir hakikattir ki herkes bu savrulmadan payına düşeni mutlaka alır.
Ekranlardan büyük büyük etiketli etiketli insanlar çıkıp,
büyük Türkiye, yeni Türkiye kavramlarını durmadan konuşup duruyorlar. Bu yeni
söylem biçimi çok az bir azınlığın hoşuna gidiyor olabilir, ama ben yine de
vurgulamak istiyorum ki, bu iktidarın
zenginleşme projesi özünde satın alma gücünü artırmaktan başka bir şeye
yaramadı.
İktidarın çekiciliğini yadsıyamam, herkesi etrafına toplar,
kim varsa nemalanmak ister, bir tırnakçık servet ister, sülalesine yetecek para
ister, bunları anlayabilirim, ama anlamayacağım şey, iktidar sahiplerinin,
mülkün emanetçilerinin bunlara prim vermesini anlamam. Sınavları çalanlara
seyirci kalmasını anlamam, devletin kadrolarının “hizmet” adı altında bir
örgüte peşkeş çekilmesini anlamam.
İktidarın inşa etmeye çalıştığı her şey kapitalist sisteme
hizmet ediyor. Tüketimi teşvik ediyor, temel birer değer olarak lüksü ve gösterişi gençlerin önüne koyuyor. Her türlü iktidar aracı neredeyse gönüllü
olarak toplumu buna özendiriyor. Tüketime, etiketlere, markaya, boşluğa,
cehalete vs…
Bugün Türkiye toplumu batı kültürünün her türlü tüketim aracıyla
hegemonya altına alınmıştır. Kapitalist kültür, yozlaşmış bir modernlik,
evlerin en mahrem yerlerini işgal etmiş durumda. Gençlerin ruhları istila
edilmiş durumda.
Siyasi vesayetler yıkılırken, kültürel hegemonyaya karşı,
sömürgeci batı kültürüne karşı hiçbir şey yapılmamış olması devrimi eksik
bırakıyor.
Bizim devrimimiz
asfalt ya da beton devrimi olamaz. O kutlu rehberin yolundan gideceksek, bu
tarihi ve sosyolojik gidişatı tarihi rayına oturtmak zorundayız. Yoksa devrim
dediğiniz şey betonla tarihi yapıları restore etmekten öteye geçemez.
Yorumlar
Yorum Gönder