Ana içeriğe atla

Tarihe Not Düşelim

Tarihe bir oyla not düşeceğiz, neyin yanında olduğumuzu göstereceğiz, kime, kimlere karşı olduğumuzu göstereceğiz.

Anadolu insanı tarihi cevabını verecek, düşmanlarının kalemini kıracak, kendi aleyhine oyunlar oynayanların, kendine kumpas kuranların kalemini hiç tereddüt etmeden kıracaktır.

Pensilvanyaın da kalemini kıracak, İngiliz muhiplerinin kalemini de kıracak, Amerikan uşaklarının da kalemini kıracak,

Cevabını tarafsız kalalım diyenlere de verecek, zalim karşısında mazlumun yanında durduğunu gösterecek. Tarih sahnesine korkmadan anlı açık ve başı dik olarak yeniden çıkacak.

Kendini durmadan aşağılayan, durmadan küçük görenlere de tokat gibi cevabını yapıştıracak, geçmişe dair ne kadar vesayetçi kafa, dönme, devşirme unsurları varsa hepsini tasfiye edecek… hiç tereddüt etmeyecek.

Oy verirken vicdanı sızlamayacak, elleri titremeyecek, çünkü seçtikleri aslında kendileri olacak, kendilerine oy verecekler devletin sahibi olarak.

Bir oy bir kurşun gibi olacak, herkes görecek kurşunun hangi adrese iletileceğini, hem Amerika’yı vuracak, hem İslam düşmanlarını, hem bu milletin medeniyetine düşman kesilen yıllardır, batı batı diye milletin çocuklarını uyutanları da bulacak…

Sandığa atılmış her oydan Ertuğrul Özkök korkar, Ahmet Turan Alkan korkar, Ali Bulaç korkar, ulusalcılar korkar, milletin elinde tuttuğu o iradesinden herkes korkar. Çünkü onların derdi, kendi cemaatleri, kendi vesayetleridir. Onların derdi ne milletin geleceği, ne bu vatan, ne bu cumhuriyettir, tek dertleri var, hizmet ettikleri otoritelerini üzmemek, tam bir köle ruhluluk bu. Çünkü onlar Anadolu’nun dağlarında hiç özgür ve gururlu olamamışlardır, bunu hiç tatmamışlardır.

Millet tek bir oyla bütün otoriteleri yıkacak, devletin sahibinin kendisi olduğunu dosta düşmana ilan edecek. Millete bela okuyanların, onun geleceğini karartmaya çalışanların yakında ışıkları sönecek, büyük bir karanlık içinde kalacaklar.

Seçim sonuçlarını gördüklerinde bu milletin düşmanları, paniğe kapılacaklar, gitmek isteyecekler, çünkü bunların pasaportları var, hizmet ettikleri otoriteleri var, ülkeleri var ve bunların bavulları hep hazır.

Bu seçim tarihi bir seçimdir, Türk tarihinin en büyük dönüm noktalarından biri olacak, geleceğe dair umut olacak, geleceğe dair millet hayalini söyleyecek, yeniden bir çınar dikeceğiz, öyle büyük bir çınar olacak ki, bütün yetimlerin, bütün mazlumların altına toplandığı, üzerinde o nurlu sancağın dalgalandığı, üzerinde Türk milletinin al bayrağının dalgalandığı bir çınar olacak….

Koşun bir oy verelim, el birliğiyle bir çınar dikelim, bir tohum ekelim, el birliğiyle büyük bir imparatorluğun temelini atalım.


Yorumlar

GEÇEN YIL

ATATÜRKÜN GİZLİ TARİHİ

Mustafa Kemal’e bakışın ne kadar hastalık bir hal aldığını izliyoruz. Onunla ilgili değerlendirmeler tarihi şartlarından uzak, ideolojik ve büyük oranda da cahilce analizlerden ibarettir. Tarihi kafalarına göre yorumluyorlar. Sosyolojiden bağımsız, içinde bulunulan zamandan soyutlanmış tarihi değerlendirmelerin zaten bir anlamı olamaz. Ancak gizli tarih, derin tarih, bilinmeyen tarih filan diye milletin gözünü boyarsınız, başka bir numara da çıkmaz sizin bu anlayışınızdan, cahilliğinizden. Kimse bir şey okumadığı için, internetteki bir şakayı bile tarihi hakikatler diye herkesi inandırabilirsiniz.  Şuan yaşadığımız şeyler de hep bunlarla ilgili, iş o kadar çığırından çıkmış görünüyor ki, adamlar Kant, Mevlana, Yunus Emre vesaire söylüyor diye sözler uydurup, bunlarla payeler elde ediyorlar. Akıl alır gibi değil. Bazı kimseler özellikle Mustafa Kemal’i karalama işini meslek edinmişlerdir. Onun üzerinden rant elde eden, onunla ilgili hakikati değil yalanları millet içerisi

OBJE OLARAK İNSAN

“İnsan anlamla güzelleşir. Anlamı olmayan, içi boş olan insan bir objeden öte bir şey değildir. Mevlana, yunus emre daha niceleri yalnızca anlamla var.” İnsan, bir çok açıdan bakıldığın elbette bir objedir. Somut, belli bir gerçekliği olan ve yer kaplayan olarak “varolan”ı ifade eder. Ama daha başka açılardan bakıldığında özellikle “kadim” uygarlığın yarattığı dünyadan bakınca insanın daha başka bir şey olması gerektiğini öğreniyoruz. O  kadim uygarlığın tam ortasında duran bireyler olarak insana daha başka bir gözle bakmamızdan ve insana “yüce”lik vermemizden daha doğal bir şey olamaz. Bu bakış açımız, günümüzde bir şekilde biçim değiştiriyor, ne olursa olsun her şekilde insana ait görüntüleri “alkışlama”, ne olursa olsun “paylaşma”, ne olursa olsun “beğen”me gibi bir takım alışkanlıklar edindik ve olur olmaz yerde bu ifadeleri sunuyoruz. Neden bu noktada olduğumuz sorusunun cevabını bulmak elbette mümkün, bir takım süreçlere baktığımızda bunun cevabını görebiliriz,

GAZZE'YE AĞIT

Çocuklar akın akın cennete uçuyorlar gülümseyerek. Annelerin,babaların feryatları gökleri inletiyor. Ağıtlar top seslerine karışıyor, acımasız ve haksız bir ölüm kol geziyor oyun oynayan çocukların yanı başında. Sinesini siper ediyor bir adam emperyalizme, batının ve onun uşaklarının mermilerine. Çocuklar emperyalizme meydan okuyor canıyla, bedeniyle,sapanıyla, sen uyurken, gazze tankların önünde dimdik, topların önünde dimdik, gururlu. Gazze bir bıcak gibi ruhumuza saplanıyor. Boğazımız düğümleniyor, çaresizliğimize ağlıyoruz. Dualar ediyoruz, zalim yahudinin elleri kursun, diye. Çocuklara kurşun sıkarken taş kesilsin kolları diye, dualarımız dilimizden öteye geçmiyor. Yaşamak istemenin bedeli bu kadar ağır mıdır? Herhangi bir insan gibi yaşamanın bedeli gazze de ölüm müdür? Sussak, sonsuza kadar sussak, yine de bu utançtan kaçamayız. Her şeyimiz varken izlemek, seyirci olmak, yaşama karşılığı gazzeyi ölüme teslim etmek, nasıl bir ruh halidir. Emperyal bir kurşund