Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Eylül, 2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

HELE BİR DÜŞÜN

Batı-Hıristiyan dünyasının Müslüman coğrafyaya sevgisi gözlerimizi yaşartacak, onlarca ülke birleşmiş, coğrafyanın üzerine bomba yağdıracak. Bak sen ne adalet ama…teröristlerden dünyayı kurtarıyorlar, ölen kim, kurtulan kim. Sen neyi alkışlıyorsun, hele bir düşün. İslam toprakları amerikan botları altında ezilirken, ırak işgal edilirken, Suriye’de binlerce can, binlerce yiğit kara toprağa düşerken Batı-Hıristiyan dünyası izliyor, ucuz Arap petrollü sayesinde elde ettikleri konforlu hayatın tadını çıkarıyorlar. Şimdi sen buna mı tarafsın, bunu mu alkışlıyorsun, yanında İslam kimliği taşırken, bu iş ne iş kardeşlik. Peşinen işidi yargılamanız mümkün, işid cani, İslam’la ilgilisi yok, ama şunu neden görmezden geliyoruz, coğrafya kaç yıldır kan revan içinde,  hele bir düşün, senin ülken yüzyıldır kaos içinde olsaydı, bir kere bile normal hissetmeseydin, her daim onurun incinseydi, felaketlere duçar olsaydın, sen ne yapardın. Nasıl davranırdın! İşid dediğiniz bir grup, bi

BU ANLAMSIZ SAVAŞ

Amerikan söylemine bakılırsa, Türkiye işid ile savaşta ön saflarda yer alacak, Türkiye ittifaka katılmaya hevesli bir ülke sözlerinin altında ne yatıyor? Elbette Türkiye bölgenin barış içinde olmasını istiyor, ama batı ittifakının gönüllü askeri olamaz. Hele Türk ordusu kimsenin emrine verilemez. Bunun nasıl bir felaket getirdiğini anlamak isteyenler, I.Dünya savaşında orduyu Almanlara teslim etmenin sonuçlarını iyi düşünsünler. Esad gitmeden Türkiye neye destek verecek, Esad’ı güçlendirecek yeni bir batı ittifakına mı katılacak, bütün bunlar boşuna bir çaba, Türkiye anlamsız bir savaşa sürüklenmemeli, Türkiye’nin bölgede batı ittifakı ile beraber savaşa girmesi demek, kendi geleceğine mayın döşeyeceği anlamına gelir. Başından beri Suriye meselesinin dert olacağı belliydi, Suriye eliyle, oradaki kaos eliyle Türkiye’nin ilerleyişi durdurulacak diye yıllar önce yazmıştım, hala aynı durum geçerli, şimdi de işid bahanesiyle bölge iyice kaosa sürükleniyor. Bölgeye atılan her bomb

TAŞ, MOLOTOF VE VİCDAN

Coğrafya öylesine karanlık, öylesine kanlı, öylesine karmakarışık ki neyin doğru, neyin yanlış olduğu iyice birbirine girmiş durumda. Herkes bir açıdan haklı görünüyor, herkesin haklı olduğu bir ortamda çatışma kaçınılmazdır. Türkiye de bile o kadar haklı taraf var ki o yüzden bir türlü ortak bir noktada buluşamıyoruz. Herkes kendi doğrusunu başkasına dayatma peşinde bu da kaçınılmaz olarak çatışmayı beraberinde getiriyor. İş o kadar trajik bir boyutta ki, bir muhalefet partisi lideri olan kişi ülkenin bir kısım gençlerini savaşa davet ediyordu. Aynı adamın başka meseleler için kendi tarafında gördüğü gençleri savaşa davet etmeyeceğinden nasıl emin olabiliriz. İzandan, insaftan yoksun bu kafa yapısıyla barışın mümkün olup olmayacağı meselesi de ayrı bir konu. Türk milliyetçileri bile Irak’taki, Suriye’deki Türkmenler konusunda bu kadar ileri gitmiş değil, bunun adı başka bir şeydir. Türkiye’nin Ortadoğu’ya bakan sınırlarının dibinde bir felaket yaşanıyor. Hem insani kriz

HİKÂYE ANLATMA

“Nabi Avcı hoca buyurmuş ki   Einstein olun, ama hoca bil ki hiç birimiz anyştayın değiliz, hepimiz yüreklerimizde birer Bektaşiyiz, birer Yeseviyiz, özümüzde Dadaloğlu, Pir Sultanız, belki bir gün sizde hangi coğrafyada yaşadığınızı fark edersiniz, hangi coğrafyanın çocuklarıyla muhatap olduğunuzu anlarsınız” “Felsefe grubu öğretmenlerinin atama çilesi üzerine..” İnsanın kendiyle ilgili yazması ne zordur bilemezsiniz. Hakkınız yenmişse, öfkeliyseniz, susarsınız ve her şeyi içinize atarsınız. Anlatmak istersiniz ama anlatamazsınız. Ama yine de her şeye rağmen zamana, tarihe bu notu düşmek istiyorum. Devletten bir şey isteme konusunda biraz mahcubuzdur. Biz biliriz ki devletten istenmez, devlet ancak alır,devlet talep eder, o bizim amirimizidir. Böyle büyütüldük. Jandarmaları gördüğümüzde korkarak evlere kaçan çocuklardandık. Öğretmen gördüğümüzde yolumuzu değiştirir, bir köşeye saklanırdık. Çocukken devlet dediğimizde iki şey bilirdik, biri jandarma öteki öğretmendi,

Yeni türkiyenin yaşlı bürokrasi üzerine

Türkiye okur yazar kesimi özellikle de medya kesimi, yeni Türkiye lafı etrafına kenetlenmiş onu süslemenin peşinde, ona dair yukardan özenli aforizmalar kuruyorlar. Yeni Türkiye şöyle güzel, böyle olacak, hak hukuk adalet filan olacak, hani atalar sözü vardır “duy da inanma” diye. Mesele tam evlere şenlik. Yeni olan ne acaba? Birileri bize yeni olan şeyi söylese de bizlerde bu düşe inansak, gerçi arada gözlerimi kapayınca yeni Türkiye’yi düşleyebiliyorum, ama gözlerimi açınca her şey dağılıveriyor. Belki de hakikate hiç uyanmamak lazım. Toplumun en aydın, en dinamik nüfusu maalesef devlete kendi enerjisini yansıtabilmiş değil, çünkü devlet hala aynı bürokratik zihniyetle yönetiliyor. Yaşlı memurlar emekli olmuyor, çünkü emekli maaşlarını düşük buluyorlar, ya da sahip oldukları koltukları, köşeleri,hiç ölmeyecek gibi, kimseye bırakmak istemiyorlar. Devlet bürokrasinin ne kadar yaşlı olduğunu, ne kadar katı ve eski kurallarla yönetilen bir yapı olduğunu ve bunun ta seksen yı

TÜRKİYELİLİK SAFSATASI

Osmanlı parçalanırken, bazı uluslar kendi bağımsızlığını ilan ediyor, bir kısmı özerkliğini ilan ediyor bir kısmı ise ülke içerisinde cemiyetleşerek sarayın etrafında kendi iktidarlarını inşa ederken, Anadolu’da mekteplerde “biz Osmanlıyız” teraneleri terennüm ediliyordu. Fuad Köprülü Osmanlıcılığın etnik unsurlar tarafından ortaya atıldığını,  bir plan olduğunu söyler. Fuad Köprülü bu durumu “Türkleri gafil avlama” projesi olarak değerlendirir. Osmanlı böylece paramparça hala gelmişken bile Türkler hala “Biz Osmanlıyız” diye padişahlarına bağlılıklarını bildiriyordu. Hep yalanlara inandırılmaya çalışılmış bir millet, millet olabilir mi? Hala aynı teraneler yüzünden bir millet bile olmadık. Bu parçalanmışlığın sosyolojisi bile yapılabilir. Belki tarihte bile şuanda olduğumuzdan daha çok millettik. M Akif’in dediği gibi “hem de ne milletmişiz” Türklerin kaderidir, etrafında bir arada barış içinde yaşamak istedikleri hangi topluluk olursa olsun, onlar tarafından uçurumdan y