Ana içeriğe atla

BARIŞA EVET


Türkiye ak parti hükümetiyle birlikte Ortadoğu ve İsrail konusunda yeni politikalar geliştirmeye başladı.Özellikle sayın Davutoğlu’nun dış işleri bakanlığına geldikten sonra,stratejik derinlik kavramı önem kazandı. Bu politika da Türkiye batı entegrasyonun yanında, Ortadoğu da Türkiye’nin etkinlik kazanması, hem de tarihi ve kültürel dinamiklerin harekete geçirilmesi anlamına gelmekteydi.

İki yüz yıla aşkındır orta doğudan geri çekilen ve yerine batılı büyük sömürge güçlerine devreden Türkiye yeniden açılıyordu. Bu demek oluyordu ki orta doğuda artık hiçbir şey eskisi olmayacaktı. Türkiye’nin ak parti sayesinde geliştirdiği ekonomik canlılık ve büyüme, bir taraftan da demokrasinin gelişimi dikkat çekiciydi. Orta doğu böylece hareketlendi, Arap Baharı bütün dinamikleri sarstı ve bütün bölgeyi yeni bir sürecin içine soktu.

Türkiye kendi gücünün ve etki alanını fark etti, keşfetmek için açıldı. Tabi bu büyük bir açılımda aynı zamanda batı düzenine bir meydan okuyuştu. Elbette bu meydan okuyuş cevapsız kalmayacaktı, herkes bütün bu sömürü çarkının devamını isteyen herkes, düzenin sürmesi için Türkiye’yi durdurmak için her seçeneği denediler, denemeye devam ediyorlar. Pkk kartı, kürt meselesi, son olarak Suriye meselesi. Bütün bu meselelerin mesajı açık Türkiye yerinde dur. Sana buradan pay vermeyiz. Pazar açmayız.

En büyük sınırımız olan Suriye sınırı bir taraftan orta doğunun kapısı ama bir taraftan da Türkiye’nin istikrarsızlaştırılmasının kolaylaştığı kapı olması açısından en tehlikeli oyun alanı olarak Türkiye’nin durdurulma projesinin bir ayağı olarak Türkiye’nin karşısına konmuş durumda.Çünkü Suriye Türkiye’nin bir benzeri olan ülkeydi. Bir çok etnik, dini,mezhepsel unsurun uzantıları Türkiye kendi içinde barındırmaktaydı. Zaten bu yüzden Suriye konunda Türkiye’de taraflar ortaya çıktı ve yeni çatışma kaynakları ateşlenmiş oldu.

Türkiye’nin kendi içinde yeni çatışma alanlarının doğması  Türkiye’nin ayağına yeni prangalar, yeni zincirler vurulması, Türkiye’nin orta doğuda durdurulması anlamına gelmektedir. Suriye kazanılmalı ki Türkiye kazançlı çıksın bu süreçten, ama görünen o ki aslında batı Türkiye’nin Suriye de kazanmasını istememektedir. Tam tersine orada istikrarsız, çatışmalı bir alanı tutmak istiyorlar. Hem Türkiye zayıflatılıyor. Hem de terör için yeni mekan yaratılıyor.

Bu yeni alan en temelde israilin işine yarayabilir, çünkü gelecekte burada yeni topraklar kazanabilir, Türkiye’ye saldırmak için yeni bir üs alanı olarak kullanabilir. Bu yüzden Esed’in gitmesini aslında kimse istemiyor. Çünkü Türkiye’nin ilerleyişini, gelişmesini durduruyor. Bu demek oluyor ki bölge de aslında hiçbir şey değişmemiş, her şey aslında istenen yönde gerçekleşmiş oluyor.

Hükümetin özellikle bu meseleden ülkenin zararlı çıkmaması için pkk işini çözmesi ve Kürtlerle büyük bir entegrasyona gitmesi gerekiyor.Çünkü bu istikrarsızlık hem iran, hem İsrail, hem batının işine geliyor. Onların çıkarlarına hizmet ediyor. Kürtlerin de bu gerçeği görüp, herkesin artık kalkınmak için, toplumun ilerlemesi ve refahı için barışa evet demesi gerekiyor.

Yorumlar

GEÇEN YIL

CAHİLLER VE MUTLULAR

Cehaletin kör karanlığında her türlü suç işlenebilir. İnsanın saklanabildiği tek yer işte o karanlığıdır, bu yüzden bütün toplumun damarlarında, kötülük akıyor, en iyi en dindar en bilmem nesin de bile kör karanlığında kötülükle yaşayan kimseleri var. Oysa karanlığın düşmanı aydınlıktır, yani bilgidir, bilinçtir.  Bilinç isyandır, korkudur, ama kötülük demek değildir. İnsan en büyük kötülüğü iyilikle aramızda dolaşan melek yüzlü cahillerden görür. Çünkü kendisini yalnız onda görebilir, kendisini yalnız ona yöneltebilir, belki de herkesin işine böyle geliyordur. Bilmek, okumak ya da öğrenmek gibi şeyler neden gerekli olsun ki, ne ihtiyacını görür ki nasılsa kutsal saydığı hocaları çalışmadan zengin olur, kutsal saydığı bir takım kimseler toplumun en önde gidenidir. Okumadan, kültürlü olmadan ve zengin; kendiside öyle olmalıdır. Çocuğu da oğlu da kızı da öyle olmalıdır…çocuklarını böyle yetiştirir. 

TIKANDI BABA HİKAYESİ

Sultan Mahmut kılık kıyafetini değiştirip dolaşmaya başlamış. Dolaşırken bir kahvehaneye girmiş oturmuş. Herkes bir şeyler istiyor. "Tıkandı Baba, çay getir!.." "Tıkandı Baba, kahve getir!.." Bu durum Sultan Mahmut’un dikkatini çekmiş. – Hele baba anlat bakalım, nedir bu Tıkandı Baba meselesi? – Uzun mesele evlat, demiş Tıkandı Baba.   – Anlat Baba anlat! Merak ettim deyip çekmiş sandalyeyi.   Tıkandı baba da peki deyip başlamış anlatmaya; Bir gece rüyamda birçok insan gördüm, her birinin bir çeşmesi vardı ve hepsi de akıyordu. Benimki de akıyordu ama az akıyordu. “Benimki de onlarınki kadar aksın” diye içimden geçirdim. Bir çomak aldım ve oluğu açmaya çalıştım. Ben uğraşırken çomak kırıldı ve akan su damlamaya başladı. Bu sefer içimden “Onlarınki kadar akmasa da olur, yeter ki eskisi kadar aksın” dedim ve uğraşırken oluk tamamen tıkandı ve hiç akmamaya başladı.Ben yine açmak için uğraşırken bir zat göründü ve: “Tıkandı Baba, tıkandı. Uğraşma artık”, dedi...

sözde

edebiyat camiası hikaye seviyor, şiir seviyor ama düşünmeyi sevmiyor. düşüncenin ifade edilmesini sevmiyor. süslü kelimeleri alkışlıyor. ama anlamlı kelimeleri kovalıyor. edebiyat camiası bu, sözde aydın dünya. her şey sözde değil mi bu toplumda.