Sivas olaylarının hemen sonrasıydı abiler, Şehrin üzerinde dumanlar vardı, ruhunda Selçuklu aydınlığı, içinde biz vardık, , krizlerin, yokluğun ve yoksulluğun tam ortasında üniversite hayatı başlıyor. Bir talihti belki kazanmak, fakülteli olmak, üniversiteye kaydolmak çok heyecanlıydı. Güç belaydı ama keyifliydi. Güzel günler görecektik abiler, Öyle söylenirdi, güzel olacaktı, bir üniversite bitecek, taşra da bir memuriyet (Kafka’nın romanlarında ki gibi) elde edilecek, eş çocuklar filan, belki arada yazılacaktı. Zaman böyle akacaktı abiler, ama öyle bir aktı ki, ne siz sorun ne de ben söyleyeyim. ”Susmak icap eder, hem edepten, hem töreden” Karanlık, kargaşa her yere çökmüştü abiler, Sanki insan bir kâbusa uyanıyor gibiydi, her yerde bir çatışma bir gerginlik, ne oluyoruz bile diyemeden, kendini bir şeylerin içinde bulmak, bir şeyleri savunuyorken bulmak, garip değil midir abiler, bana başta garip gelmemişti, doğaldı, çünkü savunduğum şey zaten inandığım şeydi. İ