Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Şubat, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

28 ŞUBAT VE BİZ

Sivas olaylarının hemen sonrasıydı abiler, Şehrin üzerinde dumanlar vardı, ruhunda Selçuklu aydınlığı, içinde biz vardık, , krizlerin, yokluğun ve yoksulluğun tam ortasında üniversite hayatı başlıyor. Bir talihti belki kazanmak, fakülteli olmak, üniversiteye kaydolmak çok heyecanlıydı. Güç belaydı ama keyifliydi. Güzel günler görecektik abiler, Öyle söylenirdi, güzel olacaktı, bir üniversite bitecek, taşra da bir memuriyet (Kafka’nın romanlarında ki gibi) elde edilecek, eş çocuklar filan, belki arada yazılacaktı. Zaman böyle akacaktı abiler, ama öyle bir aktı ki, ne siz sorun ne de ben söyleyeyim. ”Susmak icap eder, hem edepten, hem töreden” Karanlık, kargaşa her yere çökmüştü abiler, Sanki insan bir kâbusa uyanıyor gibiydi, her yerde bir çatışma bir gerginlik, ne oluyoruz bile diyemeden, kendini bir şeylerin içinde bulmak, bir şeyleri savunuyorken bulmak, garip değil midir abiler, bana başta garip gelmemişti, doğaldı, çünkü savunduğum şey zaten inandığım şeydi. İ

BİR ARADA YAŞAMAK

"Anadolu'da insanlar evlerine gelmiş,şehirlerine gelmiş misafiri, düşmanları dahi olsa taşla sopayla kovalamazlar." İnsanların her zaman başkalarıyla bir arada yaşama yetenekleri vardır.Yani sistemlerin,kanunların ağır baskısından önce, Anadolu da insanlar mahalle mahalle,köy köy,kasaba kasaba bir arada yaşamışlar.hiç kimsenin inancı, kökeni yüzünden, ne bir aşağılama ne bir düşmanlık beslemişlerdir . Doğal süreç içerisinde insanların kavga etmek için nedenleri olmaz. Çünkü varoluşunun bir parçası olarak karşısındakine insan diye bakar. Onu yaftalamaz,yargılamaz. Herkesi Allahın yarattığına inanır, bütün bu farklılığından,etrafında ki gördüğü,doğada gördüğü gibi bir çeşitlilik ve zenginlik olduğunu bilir. İşte bu bilgi onu doğal olarak birlikte yaşamanın parçası haline getirir. İnsan yargılamayı nereden öğrenir, ötekinin farklı olduğunu, kendisine yabancı ve düşman olduğunu nereden öğrenir? Bu soruları doğal hayatın içerisinde değil, katıldığı eğitim ortamınd

BAY KA’NIN POLİTİK SERÜVENİ “28 şubat 1997”

“… böyle bir bilincin ne işe yaradığını bir türlü anlamasa da, bilmenin iyi bir şey olduğunu ta çocukluktan beri öğretilen bir şey olduğunu biliyor. Bu sebeple hangi kampta olursa olsun, bilmenin ve öğrenmenin peşindeydi.” İnsan büyük umutlar beslerken geleceğe dair, arkadaşlar, mücahitler ve eylemciler dolaşırken sokaklarda, bay ka da onlardan biri olarak tanımlarken varlığını, bir sabah her şeye başka türlü uyanılır. Bu aslında şaşırtıcı değildir, beklenen olmuştur. Generaller namlunun ucunu göstermiş ve hükümet düşürülmüştür. Batı çalışma gurubu kurulmuş, bütün toplum sanki büyük bir hapishanenin içinde, fişleniyor, yabancılaştırılıyordu ama bu oyunda karlı çıkanlar ve kazananlar, özgür yurttaş Kemalistler olmuştur. Kemalistlerin dışındaki herkes kaybetmiş gibi görünüyordu. Bay ka işte bu meydan savaşının tam ortasında duran küçük adımlarını büyük zanneden bir şahsiyetti. Bilinçli bir karakterdi. Olağan –düz- vatandaşlar durumu hemen kabullenmiş ve hiçbir şey yokmuş gibi y

HAYATINIZ KAÇ METRE KAREDİR

Kentin bir ruhu yoktur, kimliği yoktur.kentte her şey üst üste yığılır. Metre karelere bölünmüş hayatlar, o metre karelerin içinde sıkışmış insan. Bu sıkışlığı kentli hissetmez, çünkü zihninde başka bir özgürlük alanı yoktur. Tek bildiği apartman dairesi olan bir çocuğun, oradan başka bir dünya hayal etmesi elbette imkansız.  Bir apartman dairesinin içerisinde hayal eder, kurgular,sever,aşık olur ve dünyaya açılır. Bir çok şey kablolarla ilgilidir, kablolarla o metre karelerin içinden dünyaya açılır. Dünyası kablolarla genişler, modern zamanların bir tür kablo hakimiyetine dönüşmüş durumda. İnternet bu kapının en sihirli anahtarını taşıyor. Beton duvarların dışına kablolarla erişir, ötekini kablolar sayesinde fark eder. Sokağa bir görev için çıkar, bir iş için, para kazanmak ve o sahip olduğu metre karenin içinde huzurla yaşayabilmek için, aidatı,kirası,suyu,elektiriği …faturaları ödemek için, bitmeyen ihtiyaçlarını karşılamak için, kentte ihtiyaçlar sürekli artar. Sokak

ZAMAN AKIYOR

ZAMAN BİR IRMAK GİBİ DURMADAN TAŞIYOR TOPRAĞA İNSANI,DOĞAYI. Zaman karşısında insanın bir hükmü yoktur. Doğanın ilerlemesine karşı gelemez. Zihni hangi yaşta olursa olsun insanın bedeni zorunlu olarak, yaşlanır,eskir.bu toprağa doğru çekilişi hiçbir şey durdurmaz.ne para,ne güç, ne de iktidar. Bilim,tıp bunun ileriye doğru gidişi mi olduğu yoksa geriye doğru gidişi mi olduğunu anlamlandıramaz İşte bu gidiş nereye gidiştir,insanların aralarında ki hesapları göreceği, yeryüzünün hesabının verileceği bir yeni dünyaya gidişidir. Hayat bize bunun küçük deneyimlerini sunar, vicdan vardır mesela içimizde ki yanlışı sürekli seslendirir. Bazen durur, ne yapıyoruz deriz. Ya da hiç hesap yokmuş gibi kendimizi zamanın akışına bırakır öylece yaşarız. İnsan her yaptığının hesabını vermek zorunda, öyle olmasa dünya başıboş, sıradan hiçbir düzene bağlı olmayan bir işleyiş demek olurdu ki, bu kadar mükemmel bir düzenin, başı boş olması mümkün değildir. Bu yüzden,”ayağını denk al ey insa

ORTADOĞUNUN HUZURU KÜRTLERDEN GEÇER

Pkk sorunu çözüldüğünde ne olacak, elbette bu öncelikli olarak Türkiye’ye yarayacak.Sonrasında ise bölgeye yarayacak. Kuzey Irakla bir sınır kalmayacak. Büyük oranda askeri ve ekonomik entegrasyon gerçekleşecek. Bu entegrasyon Ortadoğu barışının anahtarı olacaktır. Bütün bu barış ortamından sonra büyük bir sorun olarak Suriye karşımıza çıkıyor. Burada esed kalırsa, sorun başka türlü olarak devam edecek. İstikrarsız, güvenlik sorunlarının olduğu bir sınır kimseye yaramaz. Mülteci sorunları sürmeye devam eder. İnsanlar perişan olmaya devam eder.ayrıca muhtemeldir ki  oradan Türkiye’ye terör ihracı yeniden başlayabilir. Burada temel öneri ise pkk askeri gücünün suriye’ye kaydırılması ve pyd’nin özgür Suriye ordusuyla anlaşmasıyla en azından büyük bir askeri yetenek kazanılmış olacak. Türkiye böylece hem birlikte yaşama kültürünü ihraç etmiş olacak, hem de Suriye de ki istikrarsız ortamı düzeltmiş olacak. Mülteciler evlerine ve yurtlarına kavuşmuş olacaktır. Bütün bunların