“Yol biziz, erkan biziz, devran biziz, dem biziz.” Canların, erenlerin dergahına bir Türkmen diz çöktü, bir dedenin elini öptü. Yandı çerağı talip oldu ,“gerçekler demine hu”, horasan erenlerinin izinde bir aydın, bir münevver, bir başbakan. Eşikten girdiğinde işte o an, tarihi bir andı. Yüzlerce yıl sonra, bin yıl sonra yeniden…! Geldi horasan erenlerin postuna oturdu. Talip oldu, kardeşliğe, gönüldaşlığa, yoldaşlığa ve yola talip oldu. Bin yıl önceden olduğu gibi, Anadolu coğrafyasının İslamlaşmasının mimarlarından olan pirlerin, babaların, mürşidi kâmillerin divanlarına durdu. Türkiye tarihinin uzun bir döneminde horlanan Anadolu İslam’ı, Anadolu dergâhları, tekkeleri, ocakları nihayet gün yüzüne çıkıyor. Türkmen oğuzun ocağı yeniden tütecek, pirlerin çerağı karanlıkları aydınlatmak için yeniden yakıldı. Bir hoca, oğuzun o ak saçlısı gitti ve eşikten içeri adım attı. Osmanlı döneminin ilk devrelerinde hakim olan horasan pirlerin İslam anlayışı yerini daha başka ş
Yavuz Sultan Selim İran’a karşı düzenlediği seferde büyük bir zafer kazandı. Şah İsmail’in çaldıranda kaybetmesinden sonra İran Şii Hanedanlığı uzun zaman tarih sahnesinde kendi içine kapanık olarak kaldı. Bunun yanı sıra ise Osmanlı imparatorluğu coğrafyanın büyük bir kısmına hâkim oldu ve Sünni İslam dünyasının lideri haline geldi. Yüzyıllar boyunca Osmanlı Ortadoğu’nun lideri ve kalkanı olarak varlığını sürdürdü. İran Osmanlı’nın bu hâkimiyeti karşısında sinsice acem oyunları dışında pek bir şey ortaya koyamadı, bütün kadim şehirlerini Osmanlı imparatorluğuna kaptırdı. Tarihi süreç içerisinde Osmanlının I.Dünya savaşından yenik çıkması ve Türkiye’nin kaos ve çalkantılar süreci Ortadoğu’da etkisini yitirmesine neden oldu. İran ise 1979 yılındaki şahın devrilmesinden sonra İslam dünyasında yeni bir devrim rüzgârı estirdi. İsrail’e ve Amerika’ya olan karşıtlığı nedeniyle uzunca bir zaman Ortadoğu’da etkili bir propagandada bulundu. Ortadoğu’da Türkiye’nin laik ve modern yüzü