Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Temmuz, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

BAY KA VE GERİDE KALAN

Bir tahta oyuncak bıraktı bay ka geride, düzmece bir tahta oyuncak, kendisinin yapabildiği kadar kendi için bir oyuncak. Oyuncak ne kadar oyuncak olurdu kendi yaparsa bir çocuğun. İnsan bir sürü şey bırakır geride diye düşünüyor bay ka, zaman ilerledikçe geçer bazı şeyler arkada kalır. İnsan arkada bırakır, çünkü onun önünden kaçarız, kaçar gibiyiz. O geçmişten O her şeyden. Ya da kaçtığımızı sanırız. Yinede bay ka bir sürü şeyi geride bırakabildiğine inanmak istiyor. İçinde ki, geçmişin yansımalarını önemsemiyor. Yansıma geçmiş değildir, içinde ki izlenimler, imgelerin onunla ilgili ama onların geçtiği için bir anlamı olmayan şeyler olarak düşünüyor. Bay ka geride bir sürü şey bıraktı, mesela bir çocukluk bıraktı, hiç olmadık zamanlarda büyürken, siyah beyaz bir televizyon bıraktı. Bay ka görüyor ki, insan geçmişte ne çok şey bırakıyor. Bir tahta oyuncak bıraktı bay ka geride, düzmece bir tahta oyuncak, kendisinin yapabildiği kadar kendi için bir oyuncak. Oyuncak ne kadar o

BİR ÖZNEDEN ÖTEKİNE BAĞLANTI

“Çağın temel kavramlarından biri basitlik diğeri de eşitliktir* bu iki kavram bize her şeyin -niteliksel olan her şeyin yok edildiğini-ve bunun sonucunda ortaya çıkan anlamdan ve düşünmekten uzak yeni bir dilin olduğunu göstermektedir. Hiçbir anlam içermeyen seslerin ve sembollerin kablolar üzerinden bir özneden ötekine taşınmasıdır. “ Kablolar koparsa her şey mahvolabilir. Bağlantı koparsa boşlukta kalırız. Hiçbir yeteneğimiz gerçekleşmez. Her şey burada olup bitiyor. Seni var kılan, herhangi bir şeyden ayıran orada o bağlantıda olmandır. Orada olman için hiçbir özelliğe, hiçbir yeteneğe gerek yoktur, çünkü kabloları birbirine bağlanman yeterlidir. Biriyle iletişim kurman için herhangi bir birikime gerek yoktur. Konuşman ve yazman için burada kitap okumana, belli kavramlara filan gereksinmen yoktur. Sen bağlantıda kaldığın sürede her şeyi gerçekleştirebilirsin. Hiçbir şey yoksa elinde, görüntünü sergileyebilirsin. Görüntülerin beğenilirse daha çok yayınlarsın, videolar

Öznenin İfşatı*

Öz ve görünüş bütünlüğü burada şunu karşımıza çıkarır ki,  O halde ifşa etmek varolmaktır yargısını ortaya çıkartır (varlık ve hiçlik). İnsan kendinde varolan, deneyimleri, algıları sonunda birikmiş bütün şeylerini ortaya çıkarma eğilimini taşır. Yani insan kendini ifşa etme eğilimindedir. Bir insan kendini ifşa ettiğinde ne gerçekleşiyor. Buna temel olan şey nedir ya da nelerdir. Bir çok açıdan bakılabilir. Öz dediğimiz şey Freud açısından “id”i sembolize edebilir. Ya da ontolojik açıdan varoluşu yani varolmanın görünür olmakla aynı anlama geldiği söylenebilir (fenomen fikri). O halde aslında ifşa etmek varolmaktır gibi bir yargıda doğa bilir (varlık ve hiçlik). Bu durumda özün her insanda varolduğu ve bunu da belli şeylerle gösterdiğini varsayarak ki, kıyafetlerden,konuşma tarzından, yürüme şeklinden, eşyalarından …vs gibi unsurların hepsinde özünden bir parça taşıdığını görmekteyiz. Yani özüne dair varoluşuna dair sergilemeye ilk adımlar bunlar, dikkatle bakıldığında bir i

ALGI ÜRÜNÜ OLARAK ŞİDDET

Bir insanın hissettiği duygu bir başkasının varlığından kaynaklanandır. Olumlu ya da olumsuz bu tamamen bir başkasının yani “benin” dışında ki birinden kaynaklanıyordur. Bir zaman sonra insanın anıları birikiyor. Algıladıkları,düşledikleri, umut ettikleri ve yaşadıkları birikiyor. Bir zaman sonra insan bunların bir bütünü gibi oluyor. Yani kişilik dediğimiz şey bir sürü yaşanmışlığın sonunda damıtılmış bir bütünlük sayılabilir, aslında beni bir şekilde var kılan ve bilinçli kılan bu bütünlüktür.. Elbette bu yaşantılar ve benzeri şeyler bir toplumun içinde belli çevrelerin içinde meydana geliyor. Aile,okul, arkadaşlar…vs gibi. Burada gözümüzün önüne serilecek olan şey bütün bu çevreler içinde bize ne veriliyor ya da bütün bu çevrelerden bu özneler neler damıtıyor.* öğretilen nedir öğrendiğimiz nedir? Öğretilen şeyler elbette belli bir plan ve program dahilinde okullarda resmi ortamlarda verilmektedir. Ama başka bir tarafta ise herhangi bir şekilde okullarda ya da herhan

OBJE OLARAK İNSAN

“İnsan anlamla güzelleşir. Anlamı olmayan, içi boş olan insan bir objeden öte bir şey değildir. Mevlana, yunus emre daha niceleri yalnızca anlamla var.” İnsan, bir çok açıdan bakıldığın elbette bir objedir. Somut, belli bir gerçekliği olan ve yer kaplayan olarak “varolan”ı ifade eder. Ama daha başka açılardan bakıldığında özellikle “kadim” uygarlığın yarattığı dünyadan bakınca insanın daha başka bir şey olması gerektiğini öğreniyoruz. O  kadim uygarlığın tam ortasında duran bireyler olarak insana daha başka bir gözle bakmamızdan ve insana “yüce”lik vermemizden daha doğal bir şey olamaz. Bu bakış açımız, günümüzde bir şekilde biçim değiştiriyor, ne olursa olsun her şekilde insana ait görüntüleri “alkışlama”, ne olursa olsun “paylaşma”, ne olursa olsun “beğen”me gibi bir takım alışkanlıklar edindik ve olur olmaz yerde bu ifadeleri sunuyoruz. Neden bu noktada olduğumuz sorusunun cevabını bulmak elbette mümkün, bir takım süreçlere baktığımızda bunun cevabını görebiliriz,

Değersizligin Yüceltilmesi

Bir toplumda yüceltilen şey aslında o toplumun bir yansımasıdır. Ahlakının inancının bir yansımadır. Yani toplumun özünde ne varsa karşıda gördüğü şey, alkışladığı, ötekileştirdiği veya önemli kıldığı ne varsa işte o özünden ortaya çıkar. Bu durumda izlediğim, gördüğüm her şey bilirim ki bu toplumun bir parçası, bir yansımasıdır. Sanat ötelenmiş, kimlik ötelenmiş, şahsiyet ötelenmiş, eğitim dediğimiz şey ucubeler topluluğu * yaratmakla meşgul, aydınları az bilmiş “her devrin adamı” profilindeler. Yayın organları ya da yayılan şey ne kadar ucuz ve sıradansa, ne kadar içi boşsa o kadar değer verilen içerikle yüklü. Buradan yayılan şeyler, hayır bu toplumun dışında ki şeyler denebilir mi? Bir çöplükten pis kokular yayılıyor. Kimse diyebilir mi o çöplüğü biz kullanmıyoruz. Kaçınılmaz olarak herkesin katkı sağladığı bu kötü kokular saçan çöplük, bir şekilde bütün her yeri sarıyor, evlerin içini sokakları…işte bu kötü kokunun en önde ki yayıcıları (demogogları, reklamcıları,

Orantısız Zekanın Orantısız Sonuçları

Aşağıdaki metin internette dolaşan bir metin, kaynağı belirsiz, ama hoşuma gitti.Bugünkü eğitilmiş insanımızın, sokaklara yaydığı şiddetin neyle ilgili olduğunu özetler nitelikte. " Al manya’da bir lise müdürü, her eğitim öğretim yılı başında öğretmenlerine şu mektubu gönderirmiş. “Bir toplama kampından sağ kurtulanlardan b iriyim. Gözlerim hiçbir insanın görmemesi gereken şeyleri gördü. İyi eğitilmiş ve yetiştirilmiş mühendislerin inşa ettiği gaz odaları, iyi yetiştirilmiş doktorların zehirlediği çocuklar, işini iyi bilen hemşirelerin vurduğu iğnelerle ölen bebekler, lise ve üniversite mezunlarının vurup yaktığı insanlar. Eğitimden bu nedenle kuşku duyuyorum. Sizlerden isteğim şudur.Öğrencilerinizin insan olması için çaba harcayın.Çabalarınız bilgili canavarlar ve becerikli psikopatlar üretmesin. Okuma yazma, matematik, çocuklarınızın daha fazla insan olmasına yardımcı olursa ancak o zaman önem taşır.” 

Bu Firar Bir Kabil Kompleksi*

Her dudakta aynı rezil şikayet: Yaşanmaz bu memlekette! Neden? Efendilerimizi rahatsız eden bu toz bulutu, bu lağım kokusu, bu insan ve makine uğultusu mu? Hayır,onlar Türkiye'nin insanından şikayetçi. İnsanından, yani kendilerinden. Aynaya tahammülleri yok. Vatanlarını yaşanmaz bulanlar, vatanlarını "yaşanmaz"laştıranlandır. Türk aydını, Kitab-ı Mukaddes'in Serseri yahudisi*... Hangi Türk aydını?Kaçanlar ne Türk ne aydın. Bu firar bir Kabil kompleksi. *Kabil Kompleksi: vicdanının sesini yadellerde unutmaya çalışan bir bedbahtın karanlık ve günahkar duyguları. *Serseri yahudi: bir yahudi ayakkabı tamircisi,sandallarını tamir ettirmek Hz. İsa'yı tanımaz ve kovar.tanrının gazabına uğrayarak kıyamete kadar dolaşmaya mahkum edilir, bu garip yahudi bir felaket taşıyıcısıdır. Cemil Meriç