Her şeyi siyasal okuyoruz, siyasetle ilişkilendiriyoruz. Bu
yüzden olayların sosyolojisini kaçırıyoruz. Özellikle de kendi coğrafyamıza
dair belirlemelerde bulunurken, çok kaba, hatta komploculuk sayılabilecek
düzeyde yargılarda bulunuyoruz.
Bir taraftan da bölgeyle ilgili, coğrafyaya ilişkin
bilgilerimizin ne kadar yetersiz olduğu da gün yüzüne çıkıyor. Bölgede bir çok
şeyi anlamanın yolu hem sahayı bilmekten geçiyor, hem de tarihi derinliği
bilmekten geçiyor, bu ikisi bir türlü de yan yana gelmiyor. Bir kısmımız işin
teorisini bilirken, saha dair hiçbir deneyim edinmemiş oluyor, bir kısım
aydınlar ise sahada ama işin teorisiyle ilgili eksik bilgiler taşıyor.
Ortaya çıkan olayları okuma zorluğu, hem siyaset
yönelimlerini eksik ya da yanlış belirlemelere neden oluyor, hem de geleceğe
dair strateji planlamasını zorlaştırıyor.
Sosyal medyada bilgi akışını dikkatle izlerseniz çok azı
sosyolojiyle ilgilidir, yani coğrafyanın dinamikleri bilerek yapan o kadar az
ki, gerisi hep siyasi ve ideolojik algılarla ilgilidir. Sosyal medyada dolaşıma
giren şey hakikat değil, sadece ideolojik argümanlar, algı belirlemeye dönük
propagandadır.
Bölge bizim, bu coğrafyanın bir parçasıyız, ama bize işlenen
batılı kafa yapısı bizi kafa olarak coğrafyadan uzakta tutuyor, ama varlığımız
bu topraklara bağlı, bu topraklara bağlıyken bir o kadar da kendine ve
coğrafyasına yabancı bir millet daha yoktur.
Batı erken dönemde millileşme ve uluslaşma süreçlerini
tamamladılar, özellikle son üç yüz yıldır inanılmaz bir şekilde güç kazanıp
dünyanın geri kalan kısmını sömürgeleştirip, kabaca dünyayı kendi konforları
için soyup soğana çevirdiler.
Kaynaklar tükenirken, teknoloji ilerlerken devasa bir enerji
açığı ortaya çıktı, şu talihe ya da talihsizliğe bakın ki, petrol kaynaklarının
büyük kısmı Müslüman coğrafyaya aitti, bu durumda bu enerjinin batıya sorunsuz
akması gerekiyor, bunun için enerji kaynakları işgal edilebilir, bu olmazsa
bile en ucuz yoldan batı dünyasına akması gerekiyor.
Batı dünyasının konforu ve yaşam biçiminin sürmesi için
dünyanın geri kalanın sefalet içinde kalması gerekiyor ki nitekim de şimdi ki
dünya tam da böyle, bir fransızın, bir almanın, bir amerikalının rahatı için
mutlaka ortadoğuda savaş çıkmalı, bir kürt, bir arap, bir türk ölmeli.
Bu gerçeği herkes görüyor, herkes dile getiriyor, yani
bunları görmemek için baya bakar kör olmak gerekir. Oysa meselenin düğümlendiği
yer ise batı aklının doğunun bütün kültürünü nasıl alt ettiğinde yatıyor. Nasıl
oluyor da her seferinde batı aklına karşı duramıyoruz, onun şeytani oyunlarının
kurbanı oluyoruz.
Niçin batıya karşı her seferinde kaybettiğimizi iyi analiz
edersek, neyden geri kaldığımız da anlaşılır. Kütüphaneler inşa eden modern
batı dünyası ile kütüphaneleri yakan
doğu arasındaki fark meselenin düğüm noktasıdır. Şimdi bana biz eskiden acayip
bir medeniyettik hikayesini anlatmayın, şu ana bakın ne yapıyorsunuz? Tembel,
kültürsüz, kitaptan fersah fersah kaçan, boş lakırdıyı evirip çeviren ve oradan
da yeni bir dünya inşa etmeye çalışan kafadan kusura bakmayın ama bir şey
çıkmaz.
Yorumlar
Yorum Gönder