Ana içeriğe atla

THE OPERASYON

“her şey bir algıdan ibaretti”


Hedef kitle: Aleviler, Ülkücüler, Kürtler, Apolitik gençler, Sol örgütler, Mustafa Kemalin askerleri, taraftar grupları ve CHP tabanı.
Yer: Taksim Gezi Parkı,
Kitle iletişim ağı: Twitter, Facebook, Halk tv,Ulusal Kanal, Hayat Tv;
Ateşleyiciler: Ünlüler, gazeteciler,sanatçılar,saygın kimseler

OPERASYON STRATEJİLERİ

Twitter, Facebook ele geçirilecek; her türlü yalan haber,tahrik, provokasyon yapılacak

Belirlenen televizyonlar da tansiyon sürekli yükseltilecek, gerilim, kaos dili kullanılacak. Chp milletvekilleriyle birlikte bu algıya destek verecekler.

Sokaklarda çatışma ve iç savaş görüntüleri oluşturulacak, buralara dünya basının ilgisi çekilecek, ülkede sansür varmış gibi algı oluşturulacak, korkudan susturuluyor algısı. PENGUENLER.

Dünyaya Erdoğan halk tarafından istenmiyor denilecek, devreye uluslar arası örgütler girecek, açıklamalar ortaya konacak.

Ekonomi krize zorlanacak, bir kaos ve kriz algısı yaratılacak.

Parti içi bölünmeye zorlanacak, tabana hükümet gidiyor, algısı sunulacak, aynı zamanda evlerde bunu destekleyecek gürültülü tencere tava eylemleri yapılacak.

Tencere tava eylemleriyle çatışma ve gürültü yayılacak

Türkiye durdurulacaktı.

OPERASYONUN ENGELLENME SÜREÇİ

Facebook ve twitterda ki bu saldırılara bir anda insanlar uyandılar, taraflar kendini ilan etti. Karşılıklı atışma tartışma ve hakaret buraların ele geçmesini engelledi, bu araçlarda yeterli hâkimiyet sağlanamadı. Çünkü asıl algı merkezi burasıydı, eğer buralara bir algı hâkim olursa herkes tek ses olup, Sayın Erdoğan istifa çağrılacak, düşmesi beklenecekti.

Sayın Erdoğan miting kararı alarak, dünyaya halk diktatör Erdoğanı istemiyor, halk korku içinde, gibi algıları yıktı. Çünkü meydanlara binlerce gönüllü insan çıktı. Havaalanları doldu taştı. Dünya biz türk demokrasisine güveniyoruz beyanına geri döndü.

Ülkücüler, Kürtler bu eylemlerin arkasında durmadılar, taraf olmadılar. Apolitik 90’lar kuşağı yeterli ilgiyi göstermedi.

Halk tencere tava çalanlara karşı hoşgörülü davranarak, mahalle ve apartman kavgalarına yönelmediler. Böylece çatışma geniş alanlara yayılmadı.

*izlediğim süreci tespit etmek istedim.

Yorumlar

GEÇEN YIL

ATATÜRKÜN GİZLİ TARİHİ

Mustafa Kemal’e bakışın ne kadar hastalık bir hal aldığını izliyoruz. Onunla ilgili değerlendirmeler tarihi şartlarından uzak, ideolojik ve büyük oranda da cahilce analizlerden ibarettir. Tarihi kafalarına göre yorumluyorlar. Sosyolojiden bağımsız, içinde bulunulan zamandan soyutlanmış tarihi değerlendirmelerin zaten bir anlamı olamaz. Ancak gizli tarih, derin tarih, bilinmeyen tarih filan diye milletin gözünü boyarsınız, başka bir numara da çıkmaz sizin bu anlayışınızdan, cahilliğinizden. Kimse bir şey okumadığı için, internetteki bir şakayı bile tarihi hakikatler diye herkesi inandırabilirsiniz.  Şuan yaşadığımız şeyler de hep bunlarla ilgili, iş o kadar çığırından çıkmış görünüyor ki, adamlar Kant, Mevlana, Yunus Emre vesaire söylüyor diye sözler uydurup, bunlarla payeler elde ediyorlar. Akıl alır gibi değil. Bazı kimseler özellikle Mustafa Kemal’i karalama işini meslek edinmişlerdir. Onun üzerinden rant elde eden, onunla ilgili hakikati değil yalanları millet içerisi

OBJE OLARAK İNSAN

“İnsan anlamla güzelleşir. Anlamı olmayan, içi boş olan insan bir objeden öte bir şey değildir. Mevlana, yunus emre daha niceleri yalnızca anlamla var.” İnsan, bir çok açıdan bakıldığın elbette bir objedir. Somut, belli bir gerçekliği olan ve yer kaplayan olarak “varolan”ı ifade eder. Ama daha başka açılardan bakıldığında özellikle “kadim” uygarlığın yarattığı dünyadan bakınca insanın daha başka bir şey olması gerektiğini öğreniyoruz. O  kadim uygarlığın tam ortasında duran bireyler olarak insana daha başka bir gözle bakmamızdan ve insana “yüce”lik vermemizden daha doğal bir şey olamaz. Bu bakış açımız, günümüzde bir şekilde biçim değiştiriyor, ne olursa olsun her şekilde insana ait görüntüleri “alkışlama”, ne olursa olsun “paylaşma”, ne olursa olsun “beğen”me gibi bir takım alışkanlıklar edindik ve olur olmaz yerde bu ifadeleri sunuyoruz. Neden bu noktada olduğumuz sorusunun cevabını bulmak elbette mümkün, bir takım süreçlere baktığımızda bunun cevabını görebiliriz,

GAZZE'YE AĞIT

Çocuklar akın akın cennete uçuyorlar gülümseyerek. Annelerin,babaların feryatları gökleri inletiyor. Ağıtlar top seslerine karışıyor, acımasız ve haksız bir ölüm kol geziyor oyun oynayan çocukların yanı başında. Sinesini siper ediyor bir adam emperyalizme, batının ve onun uşaklarının mermilerine. Çocuklar emperyalizme meydan okuyor canıyla, bedeniyle,sapanıyla, sen uyurken, gazze tankların önünde dimdik, topların önünde dimdik, gururlu. Gazze bir bıcak gibi ruhumuza saplanıyor. Boğazımız düğümleniyor, çaresizliğimize ağlıyoruz. Dualar ediyoruz, zalim yahudinin elleri kursun, diye. Çocuklara kurşun sıkarken taş kesilsin kolları diye, dualarımız dilimizden öteye geçmiyor. Yaşamak istemenin bedeli bu kadar ağır mıdır? Herhangi bir insan gibi yaşamanın bedeli gazze de ölüm müdür? Sussak, sonsuza kadar sussak, yine de bu utançtan kaçamayız. Her şeyimiz varken izlemek, seyirci olmak, yaşama karşılığı gazzeyi ölüme teslim etmek, nasıl bir ruh halidir. Emperyal bir kurşund