Ana içeriğe atla

Y KUŞAĞI

"Biz internetin başına oturunca kaplan kesilen bir kuşağız" demişti, bir öğrencim.


Y kuşağının dili yoktur.
-Kavramlarda ki anlam sapmalarına bu kadar kolayca inanmaları bunun en büyük göstergesidir. Mesela diktatör kavramı bunun en büyük örneği, çünkü bu kavram üzerine oturup düşünmez, google bakar, anlamını öğrenir, tam olarak karşılayıp karşılamadığıyla ilgilenmez.

Y kuşağını ortak doğruları yoktur.
-Onları bir arada tutacak, birlikte inanacakları temel bir ilkeyi benimsemeleri mümkün değil, çünkü bireysel bir bakış açısına sahipler, pc ve oda ilişkisi.

Y kuşağının asla bir lideri olamaz.
-Liderlik bir temsiliyet biçimidir, va rolan, inanılan, düşünülen,savunulan şeylerin bir şahısta toplanması demektir.Ama bu kuşak ortak bir kültür taşımaz.

Y  kuşağının geleneği yoktur.
-Her şey hızlıca değişir, ve her an değişir, bu yüzden bu değişimi zihnine bu kadar işlemiş bir birey, kalıcı bir şeyin bilincine eremez.

Y kuşağı basit temel şeylerden hareket eder.
-Somut olanı algılar, görsel olanı algılar, soyut ve karmaşık şeyleri algılamakta zorlanır, bu yüzden “slogan bulamadım”, “bağzı şeylere karşıyım” gibi.

Y kuşağının her şeyi anonimdir.
-Gerçeğin yerini sayısal olarak beğenilen şeyin üstünlüğü almıştır. Bu beğenilen şeyin kime ait olduğu, telifi gibi sorunları algılamaz. Fark etmez.

Y kuşağı tıklanma oranıdır.
-Eyleme giderken bile sosyal ağlarda tıklanma, beğenilme oranını düşünür. Ya da sayısal olarak ne kadar çoğaldığının hesabını yapar. Çünkü gücünü, kimliğini, kişiliğini,inancını her şeyini buna bağlamıştır. Aslında bir var olma biçimidir.

Y kuşağı Türkiye'nin tam ortasıdır.
-Eski Türkiye ile yeni Türkiye'nin ortasına sıkışmışlardır.Devlet bu süreçte geri kalmıştır. Okul bu çocukların gerisindedir. Bu kuşağı ebeveynler hayat mücadeleleri yüzünden ihmal etmiştir. Şu anda ise herkes politik hesabı için kullanılmak istiyor.Yukarda saydığım nedenlerle isteseler de bu eski sol jargon bu çocukları teslim alamaz, çünkü sanıyorum ki hiçbiri şuanda ne konuşuluyor diye, açıp bu tartışma programlarını seyretmiyordur. Onlar bu zamanın çocukları seksenlerin,yetmişlerin çocukları değiller.

Özetle;Y KUŞAĞI X DİR.


*gezide ve  eylemler de öncülüğü yapan, onlar üzerine konuşanlar aslında kendi zihin ürünlerini, kendi beklentilerini ortaya koyuyorlar. Yani bu kuşakla bir ilgileri yok, tam tersine onlar üzerinden siyasal bir kar elde etmeyi amaçlıyorlar. Koca koca amcaları bu y kuşağının içinde sayamayız herhalde, çünkü çoğu pc kullanmaktan bihaberler.

*bu belirsizlikleri bu kuşağın her şeye dönüşme tehlikesini de beraberinde taşır.kimse kimseyi suçlamasın son eylemlerde, basit motivasyonlarla sokaklara indiler. yani dikkat çekici bir nokta.

Yorumlar

GEÇEN YIL

ATATÜRKÜN GİZLİ TARİHİ

Mustafa Kemal’e bakışın ne kadar hastalık bir hal aldığını izliyoruz. Onunla ilgili değerlendirmeler tarihi şartlarından uzak, ideolojik ve büyük oranda da cahilce analizlerden ibarettir. Tarihi kafalarına göre yorumluyorlar. Sosyolojiden bağımsız, içinde bulunulan zamandan soyutlanmış tarihi değerlendirmelerin zaten bir anlamı olamaz. Ancak gizli tarih, derin tarih, bilinmeyen tarih filan diye milletin gözünü boyarsınız, başka bir numara da çıkmaz sizin bu anlayışınızdan, cahilliğinizden. Kimse bir şey okumadığı için, internetteki bir şakayı bile tarihi hakikatler diye herkesi inandırabilirsiniz.  Şuan yaşadığımız şeyler de hep bunlarla ilgili, iş o kadar çığırından çıkmış görünüyor ki, adamlar Kant, Mevlana, Yunus Emre vesaire söylüyor diye sözler uydurup, bunlarla payeler elde ediyorlar. Akıl alır gibi değil. Bazı kimseler özellikle Mustafa Kemal’i karalama işini meslek edinmişlerdir. Onun üzerinden rant elde eden, onunla ilgili hakikati değil yalanları millet içerisi

OBJE OLARAK İNSAN

“İnsan anlamla güzelleşir. Anlamı olmayan, içi boş olan insan bir objeden öte bir şey değildir. Mevlana, yunus emre daha niceleri yalnızca anlamla var.” İnsan, bir çok açıdan bakıldığın elbette bir objedir. Somut, belli bir gerçekliği olan ve yer kaplayan olarak “varolan”ı ifade eder. Ama daha başka açılardan bakıldığında özellikle “kadim” uygarlığın yarattığı dünyadan bakınca insanın daha başka bir şey olması gerektiğini öğreniyoruz. O  kadim uygarlığın tam ortasında duran bireyler olarak insana daha başka bir gözle bakmamızdan ve insana “yüce”lik vermemizden daha doğal bir şey olamaz. Bu bakış açımız, günümüzde bir şekilde biçim değiştiriyor, ne olursa olsun her şekilde insana ait görüntüleri “alkışlama”, ne olursa olsun “paylaşma”, ne olursa olsun “beğen”me gibi bir takım alışkanlıklar edindik ve olur olmaz yerde bu ifadeleri sunuyoruz. Neden bu noktada olduğumuz sorusunun cevabını bulmak elbette mümkün, bir takım süreçlere baktığımızda bunun cevabını görebiliriz,

GAZZE'YE AĞIT

Çocuklar akın akın cennete uçuyorlar gülümseyerek. Annelerin,babaların feryatları gökleri inletiyor. Ağıtlar top seslerine karışıyor, acımasız ve haksız bir ölüm kol geziyor oyun oynayan çocukların yanı başında. Sinesini siper ediyor bir adam emperyalizme, batının ve onun uşaklarının mermilerine. Çocuklar emperyalizme meydan okuyor canıyla, bedeniyle,sapanıyla, sen uyurken, gazze tankların önünde dimdik, topların önünde dimdik, gururlu. Gazze bir bıcak gibi ruhumuza saplanıyor. Boğazımız düğümleniyor, çaresizliğimize ağlıyoruz. Dualar ediyoruz, zalim yahudinin elleri kursun, diye. Çocuklara kurşun sıkarken taş kesilsin kolları diye, dualarımız dilimizden öteye geçmiyor. Yaşamak istemenin bedeli bu kadar ağır mıdır? Herhangi bir insan gibi yaşamanın bedeli gazze de ölüm müdür? Sussak, sonsuza kadar sussak, yine de bu utançtan kaçamayız. Her şeyimiz varken izlemek, seyirci olmak, yaşama karşılığı gazzeyi ölüme teslim etmek, nasıl bir ruh halidir. Emperyal bir kurşund