Ana içeriğe atla

İŞİDCİLİK YAFTASI

Türkiye’nin, dünyanın Müslümanlarına yöneltilen yeni yaftası “işidci misin”; nerede bir sakallı görseler “işidci” diye yaftalama yoluna gidiyorlar. Müslümanlık neredeyse işidcilikle eşdeğer bir anlama getirilmeye çalışılıyor. Bunu bilinçli, planlı ve organize bir şekilde yapıyorlar.

Gerçekte böyle bir eşitlik söz konusu bile edilemez, ama batı-hristiyan, yahudi dünyası şii iranı açısından “işidcilik” bulunmaz bir argüman haline geldi. Bir zamanlar el kaidecilik vardı, ama o pek dünya çapında tutmamıştı. Öyle anlaşılıyor ki işidcilik meselesi tutmuş görünüyor.

İşidciliğin yaygın ve kötücül bir propagandaya dönüşmesinin temelinde bazı unsurlar var. Bu unsulardan bir tanesi terörst iran devleti, nerede sunni bir kalkışma görse, nerede kendi çıkarlarıyla uyuşmayan sunni bir yapı varsa, onu yok etmek için şeytanla bile yatağa girecek kadar kendi çıkarlarını yücelten anlayışıyla her sunniyi terorist ilan ediyor.

Diğer bir unsur da ırak diye bir ülke, kağıt üstünde olsa da şii ırak hükümeti işide karşı ortaya konan kara propagandanın ana damarlarından bir tanesi, hele bir de esad zalimi var ki ona laf etmek bile dilimize zul sayılır.

İşide karşı oluşturulan bu kara propaganda ağı, işidi tarihin en belalarından olan İsrail devletinden, pkk terörinden bile daha kötücül hale getiriyor. Bugün israili güneydeki ülkeyi dost edinen, iranı dost tutan, esadı dost tutan insan sayısı Türkiye’de azımsanmayacak kadar çoktur. Bunlar kesinlikle bu yaftayı acımasızca kullanacaklar. Bundan sonra İslam olmak gerçekten elde ateş tutmaya benzeyecek. Elbette ikiyüzlülerin İslam’ından söz etmiyorum. Sahici bir İslam ve dindarlık anlayışından söz ediyorum.

Bu işidcilik argümanı sosyolojik bir tespittir. Yarın Türkiye de üç beş sakallı Müslüman bir araya gelse, seküler, laik, İslam karşıtı, gayri müslim kim varsa hemen hepsi ağız birliğiyle, işidci bunlar diye suçlanarak, üzerine Amerikan bombaları yağdırılabilir. Türkiye’nin bir sokağında sırf kurban eti dağıttığı için, Müslüman bir genç katledilebilir, gerisi hayal gücümüzün ötesindedir

Batılı dostlarına bize yol verin mesajı veriyorlar. Sanıyorlar ki batılı dostları bu topraklarda kendi başlarına bağımsız bir devlet gerçekleştirmelerine izin verir. Oysa şunu iyi anlamaları gerekiyor ki, batı sizin kim olduğunuzu sizden iyi bilir. Lozan’da sizi bölen aynı İngiltere, aynı batılı güçlerdi

Son zamanlarda adı mevzu bahis edilmeyecek kadar önemsiz bir parti ve genel başkanı, kendi parti üyesine yapılan saldırıyı aynı mantık içinde “işidci” imasıyla sunması, tamda kendi hedeflerine ulaşmak için batıya açık bir mesaj gönderiyor.


İşidcilik propagandasının özünü işte bu oluşturuyor. Türkiye de sakallı, camilerin etrafındaki Müslümanların görüntülerini dünyaya pazarlayarak, kendi amaçlarına giden yolu döşemeye çalışan etnik köken siyaseti yapan, farklı inanç siyaseti yapan belli bir grup, ırkçı, faşist kafa bunları planlıyor. 

Yorumlar

GEÇEN YIL

ATATÜRKÜN GİZLİ TARİHİ

Mustafa Kemal’e bakışın ne kadar hastalık bir hal aldığını izliyoruz. Onunla ilgili değerlendirmeler tarihi şartlarından uzak, ideolojik ve büyük oranda da cahilce analizlerden ibarettir. Tarihi kafalarına göre yorumluyorlar. Sosyolojiden bağımsız, içinde bulunulan zamandan soyutlanmış tarihi değerlendirmelerin zaten bir anlamı olamaz. Ancak gizli tarih, derin tarih, bilinmeyen tarih filan diye milletin gözünü boyarsınız, başka bir numara da çıkmaz sizin bu anlayışınızdan, cahilliğinizden. Kimse bir şey okumadığı için, internetteki bir şakayı bile tarihi hakikatler diye herkesi inandırabilirsiniz.  Şuan yaşadığımız şeyler de hep bunlarla ilgili, iş o kadar çığırından çıkmış görünüyor ki, adamlar Kant, Mevlana, Yunus Emre vesaire söylüyor diye sözler uydurup, bunlarla payeler elde ediyorlar. Akıl alır gibi değil. Bazı kimseler özellikle Mustafa Kemal’i karalama işini meslek edinmişlerdir. Onun üzerinden rant elde eden, onunla ilgili hakikati değil yalanları millet içerisi

OBJE OLARAK İNSAN

“İnsan anlamla güzelleşir. Anlamı olmayan, içi boş olan insan bir objeden öte bir şey değildir. Mevlana, yunus emre daha niceleri yalnızca anlamla var.” İnsan, bir çok açıdan bakıldığın elbette bir objedir. Somut, belli bir gerçekliği olan ve yer kaplayan olarak “varolan”ı ifade eder. Ama daha başka açılardan bakıldığında özellikle “kadim” uygarlığın yarattığı dünyadan bakınca insanın daha başka bir şey olması gerektiğini öğreniyoruz. O  kadim uygarlığın tam ortasında duran bireyler olarak insana daha başka bir gözle bakmamızdan ve insana “yüce”lik vermemizden daha doğal bir şey olamaz. Bu bakış açımız, günümüzde bir şekilde biçim değiştiriyor, ne olursa olsun her şekilde insana ait görüntüleri “alkışlama”, ne olursa olsun “paylaşma”, ne olursa olsun “beğen”me gibi bir takım alışkanlıklar edindik ve olur olmaz yerde bu ifadeleri sunuyoruz. Neden bu noktada olduğumuz sorusunun cevabını bulmak elbette mümkün, bir takım süreçlere baktığımızda bunun cevabını görebiliriz,

GAZZE'YE AĞIT

Çocuklar akın akın cennete uçuyorlar gülümseyerek. Annelerin,babaların feryatları gökleri inletiyor. Ağıtlar top seslerine karışıyor, acımasız ve haksız bir ölüm kol geziyor oyun oynayan çocukların yanı başında. Sinesini siper ediyor bir adam emperyalizme, batının ve onun uşaklarının mermilerine. Çocuklar emperyalizme meydan okuyor canıyla, bedeniyle,sapanıyla, sen uyurken, gazze tankların önünde dimdik, topların önünde dimdik, gururlu. Gazze bir bıcak gibi ruhumuza saplanıyor. Boğazımız düğümleniyor, çaresizliğimize ağlıyoruz. Dualar ediyoruz, zalim yahudinin elleri kursun, diye. Çocuklara kurşun sıkarken taş kesilsin kolları diye, dualarımız dilimizden öteye geçmiyor. Yaşamak istemenin bedeli bu kadar ağır mıdır? Herhangi bir insan gibi yaşamanın bedeli gazze de ölüm müdür? Sussak, sonsuza kadar sussak, yine de bu utançtan kaçamayız. Her şeyimiz varken izlemek, seyirci olmak, yaşama karşılığı gazzeyi ölüme teslim etmek, nasıl bir ruh halidir. Emperyal bir kurşund