Hocaefendi adına abilerin bize ilk temas ettiklerinde ben lisede
öğrenciydim. Evlere götürüyorlar, orada yiyip içiyoruz, bizimle sohbet
ediyorlar. Bizim de çok hoşumuza gidiyordu, ilk oyun konsüllerini orada görüp,
oyun oynadım. Nasıl bir keyifti anlatamam.
Bazı gençlerle özel ilgileniyorlardı, niye diye sorduğumuzda
onlar fen lisesi okuyorlar, diyorlardı. Kabaca devlete sızacak bunlar diye ima
ediyorlardı. Gerçi o dönemde devlete sızma fikri geneldi, bütün İslami
cemaatlerin ortak anlayışıydı.
Biz yatılıydık, yoksulduk, belki gözlerinde kafamız fazla
çalışmıyordu. Bizi sadece sempatizan yapmaya çalışıyorlardı.
Bir odaya toplayıp kaset izletmeye, kaset dinletmeye
başladılar. Hocaefendi diye biri var, bir hayalet gibi, bir gizemli insan, bir
mit, bize hep böyle bir şeyler telkin ediyorlardı.
Kasetleri dinlemeye,izlemeye başladığımda, tuhaf gelmişti,
hüngür hüngür ağlayan bir adam, bağırış çağırışlar içinde hezeyanlar. Ne demeye
çalıştığını da anlamıyordum, belki cahildim, belki islama dair çok az şey
biliyordum. Bilemiyorum, hocadan hiçbir şey anlamıyor, dediği şeyler bende hiçbir
etki uyandırmıyordu.
Dikkatimi çeken o yaşta bazı şeyler olmuştu, peygamber
efendimiz işte burada, aramızda, bak sohbete katıldı filan dediğini hatırlıyorum.
Bende etkilenmekten, itaat etmekten çok sorular uyandırıyordu. Peygamber
söylediklerine göre her yere geliyordu, nasıl olur diyordum, böyle bir şey
nasıl mümkün olur, bu adamlar nasıl görüyor filan gibi sorular uyanıyordu
içinde, ben daha on yedi yaşımdaydım.
Sonra birçok şeyi fark etmeye başladım, bunların bu yapının
bana uygun olmadığına kanaat getirdim, bana fazla sığ geldiler. Nitekim de bu
anlayışımı hiç değiştirmedim. Bakış açım hep aynı kaldı.
Bir de üniversitede temas ettiler, bir sefer gidip bir abinin
ısrarı üzerine bir bardak çaylarını içtim, bir daha da temas etmedim, o abi
ısrarını da bertaraf ettikten sonra o zevatla ilgili hiçbir şeyle ilgilenmedim.
Tekrar gündemimize 28 şubatla girdi, hocaefendinin refah
partisine karşı cephe almasıyla ilgili girdi, “beceremiyorsunuz, bırakın”
cümlesiyle tekrar tekrar nasıl bizim dava dediğimiz şeyi hiç umursamadığını
gösterdi. Üniversite okuyan kızlara başlarınızı açın sözünü de atlayamam tabi.
Sosyolojik şu belirlemeyi yapmakta yerinde olacak, çıkarları
için herkes kör olabilir. Üç kuruşluk karları için her şeye razı gelebilirler,
onlara itaat edebilirler. İtaat edenler tepelere kadar ak partinin katkılarıyla
yükselmiş görünüyor.
Şunu açıkça ifade edeyim ki gençleri kör bir itaate
çağırdılar, o itaati kabul etmeyenleri dışladılar, bu itaatin içi boş ve sığ
bir anlayışa dayanıyordu. Bu itaat bir adamın hezeyanlarına bağlılıktan başka
bir anlama gelmiyordu.
Yorumlar
Yorum Gönder