Ana içeriğe atla

Şen Şakrak Eğitim Meselemiz

Kimsenin konuşmadığı meseleleri mesele etmek, dağ başında tek başına bağırmaktan ibaret kalabilir,ama bu meseleleri gündeme getirmezsek bu sefer de, hakikati gördüğümüz halde görmezden gelme gafletine düşeriz ki, bu da üzerimize düşen vazifeyi yerine getirmediğimizden, maazallah hesabını veremeyiz,

Eğitim tartışmamızın sadece dersane kapatmaya odaklanması, büyük talihsizliktir. Bu tartışma gerçek sorunlar önüne çekilmiş büyük bir perde gibi görünüyor. Oysa asıl mesele perdenin altında olan,derin bir soruna işaret eden eğitim meselemizdir.

Eğitim sistemimizin bugün bir felsefesi mevcud değildir, üzerinde düşünülmemektedir, belki de kimsenin işine gelmiyordur, ya da üzerine düşünecek yeterli zihinsel olgunluğu hala erişmedik demektir.

Kimse meseleyi mesele etmediği için sorun ortadan kalkmıyor, öyle dağ gibi önümüzde duruyor.

Bugün okulların içi boşalmış durumda, okul dediğimiz beton binalardan ibaret kalmış, içinde ise büyük bir müsamere şeklinde süren, sığ, yoz ve hiçbir terbiye unsuru içermeyen gösterişli ve şık kostümlü, pahalı bir oyundan ibaret gibi görünüyor.

Okullarda çocuklara hala militarist bir anlayışla öğrencilerin şekline bakan öğretmenlerin ağırlığı hissediliyorsa,  kimse bu çocuklardaki özü görmüyorsa, bırakılım eğitim filan demeyi, hatta okullara çocuklar hiç gelmesin, bilgiyi videolarla evlerde verelim. Çünkü maksadınız bilgi aktarmaksa, bilgi her yerde mevcut, çocukların bunca zamanını niçin çalıyorsunuz. Hem de üstelik çocuklar hiç istemeyen davranışları öğreniyorlar.

Temelde bir soru var, biz çocuğumuz için terbiye mi istiyoruz, yoksa etiket mi istiyoruz, ahlaklı bireyler mi önceliğimiz yoksa zengin, etiketli tipler mi istiyoruz. Elbette zamanın getirdiği anlayış zengin ve etiketli tipleri dayatıyor. Herkes açısından büyük oranda mesele böyledir.

Herkes ayrıcalık istiyor. Hem zenginlikte, hem adalette, hem her yerde imtiyaz bekliyor. O zaman şöyle diyebilirim ki, bırakalım eğitimi filan, herkes birbirini yesin ve ellerine harika diplomalar kazansınlar. Yok! Biz böyle bir medeniyet istemiyoruz diyorsanız, acilen yeni bir eğitim anlayışı, felsefesi, bakış açısını inşa etmeliyiz.

Eğitim sistemimiz maalesef dünyayı ve zamanı algılamaktan uzak, gelişmelere, değişimlere ayak uyduramamış, yerinde patinaj yapıyor. Yerinde sayıyor! Geleceğe dönük ne bir medeniyet tasavvuru var, ne de herhangi bir işlevi sağlıklı bir şekilde yerine getirebiliyor.

Okullar bize hiçbir şey vaad etmiyor, ya bu okulları yıkalım yenisini yapalım, ya da boş yere bunca zamanı ve emeği heba etmeyelim, internette videolar yükleyelim. Ardından da diplomalarını verelim, zaten liyakata bakılmadan, testlerle başarılı olanlar, yüksek mevkilerde tanıdığı olanlar zaten işe giriyor.

Eğitim milletlerin geleceğini inşa eder, eğer siz bunu ciddiye almazsanız, istediğiniz kadar çabalayınız, tarihten silinir gidersiniz. Bu hakikattır, bu tarihin öğrettiği bir derstir. Ders almazsanız da siz bilirsiniz, kapatın dersaneleri, çocuklar biraz neşelensin, bu neşenin sonu da pek hayır olmayacak öyle anlaşılıyor, zaten hep birlikte şıkır şıkır,  “ankaranın bağlarında” oynuyoruz.

Yorumlar

GEÇEN YIL

ATATÜRKÜN GİZLİ TARİHİ

Mustafa Kemal’e bakışın ne kadar hastalık bir hal aldığını izliyoruz. Onunla ilgili değerlendirmeler tarihi şartlarından uzak, ideolojik ve büyük oranda da cahilce analizlerden ibarettir. Tarihi kafalarına göre yorumluyorlar. Sosyolojiden bağımsız, içinde bulunulan zamandan soyutlanmış tarihi değerlendirmelerin zaten bir anlamı olamaz. Ancak gizli tarih, derin tarih, bilinmeyen tarih filan diye milletin gözünü boyarsınız, başka bir numara da çıkmaz sizin bu anlayışınızdan, cahilliğinizden. Kimse bir şey okumadığı için, internetteki bir şakayı bile tarihi hakikatler diye herkesi inandırabilirsiniz.  Şuan yaşadığımız şeyler de hep bunlarla ilgili, iş o kadar çığırından çıkmış görünüyor ki, adamlar Kant, Mevlana, Yunus Emre vesaire söylüyor diye sözler uydurup, bunlarla payeler elde ediyorlar. Akıl alır gibi değil. Bazı kimseler özellikle Mustafa Kemal’i karalama işini meslek edinmişlerdir. Onun üzerinden rant elde eden, onunla ilgili hakikati değil yalanları millet içerisi

OBJE OLARAK İNSAN

“İnsan anlamla güzelleşir. Anlamı olmayan, içi boş olan insan bir objeden öte bir şey değildir. Mevlana, yunus emre daha niceleri yalnızca anlamla var.” İnsan, bir çok açıdan bakıldığın elbette bir objedir. Somut, belli bir gerçekliği olan ve yer kaplayan olarak “varolan”ı ifade eder. Ama daha başka açılardan bakıldığında özellikle “kadim” uygarlığın yarattığı dünyadan bakınca insanın daha başka bir şey olması gerektiğini öğreniyoruz. O  kadim uygarlığın tam ortasında duran bireyler olarak insana daha başka bir gözle bakmamızdan ve insana “yüce”lik vermemizden daha doğal bir şey olamaz. Bu bakış açımız, günümüzde bir şekilde biçim değiştiriyor, ne olursa olsun her şekilde insana ait görüntüleri “alkışlama”, ne olursa olsun “paylaşma”, ne olursa olsun “beğen”me gibi bir takım alışkanlıklar edindik ve olur olmaz yerde bu ifadeleri sunuyoruz. Neden bu noktada olduğumuz sorusunun cevabını bulmak elbette mümkün, bir takım süreçlere baktığımızda bunun cevabını görebiliriz,

GAZZE'YE AĞIT

Çocuklar akın akın cennete uçuyorlar gülümseyerek. Annelerin,babaların feryatları gökleri inletiyor. Ağıtlar top seslerine karışıyor, acımasız ve haksız bir ölüm kol geziyor oyun oynayan çocukların yanı başında. Sinesini siper ediyor bir adam emperyalizme, batının ve onun uşaklarının mermilerine. Çocuklar emperyalizme meydan okuyor canıyla, bedeniyle,sapanıyla, sen uyurken, gazze tankların önünde dimdik, topların önünde dimdik, gururlu. Gazze bir bıcak gibi ruhumuza saplanıyor. Boğazımız düğümleniyor, çaresizliğimize ağlıyoruz. Dualar ediyoruz, zalim yahudinin elleri kursun, diye. Çocuklara kurşun sıkarken taş kesilsin kolları diye, dualarımız dilimizden öteye geçmiyor. Yaşamak istemenin bedeli bu kadar ağır mıdır? Herhangi bir insan gibi yaşamanın bedeli gazze de ölüm müdür? Sussak, sonsuza kadar sussak, yine de bu utançtan kaçamayız. Her şeyimiz varken izlemek, seyirci olmak, yaşama karşılığı gazzeyi ölüme teslim etmek, nasıl bir ruh halidir. Emperyal bir kurşund