Yaftalamak alışkanlık haline geldi. Oysa has düşünceler,
rahat ortamlarda filiz verir. Yargılamanın olduğu, suçlamanın olduğu bir
ortamdan yeni fikirler beklemek boşunadır. O yüzden sığlık, kitlenin niceliksel
hâkimiyeti gündemi belirliyor. Bunun Türkiye’nin gerçek gündemi olduğunu
düşünmüyorum.
Okumuyorlar ama dünyanın en harika bilginleri imiş gibi
davranan çokça insan var. İnsan gerçekten bunların karşısında konuşmaya
utanıyor. Her şeyi kendileri biliyor ya, bizim bildiğimiz nedir ki?
Böyle bir dünya dururken karşısınız da siz ne yapacaksınız;
ya sizde başkalarının yaptığı gibi kolayca yaftalayama ayinlerine
katılacaksınız, ya da bütün bunlara şuan da bu yazıda olduğu gibi meydan
okuyacaksınız. Galiba ben meydan okumayı seviyorum.
Önüme gelene nasıl olur da fitneci derim. Fitne kavramı dini
bir kavram, ama bizim meselemiz iktidar meselesi, yani insanların çıkar
savaşlarının içine getirip fitne kavramını yerleştirmenin anlamı ne! Elbette bir
anlamı var bunun, iktidara dini bir paye vermektir.
Dini zırh iyi koruyucudur Müslüman toplumlarda, sisi bile
namazını muhtemel hiç aksatmıyordur. Hele bazısı var ki, din bilmez, diyanet
bilmez, ama dilinden “âminleri” düşürmez. İşte burada bir şeyleri tartışmak, konuşmak
imkânsız hale geliyor. Birilerinin hoşuna gitmeyen bir şeyler söylediğinde, karalamak
için hemen elinde boya kutularıyla birileri yanınızda bitiyor.
Sizi karalamaya ilk gelen de kardeşiniz oluyor. Yapma “brother“.Hemen
kızma “brother”.
Ne zaman iktidar dönük bir eleştiri yapılsa, ya da cemaate
dönük eleştiriler yapılsa, hemen karşınıza bir duvar gibi fitne kavramı
çıkıyor. Peki, siz hatalardan münezzeh misiniz? Hiç hata yapmaz mısınız? Ayrıca
yapılan tüm eleştirileri aynı kavramla yaftalamak, yani tek kelimelik yafta: Fitneci’iyle
sınırlamak akılcı mı? Hele biraz da yaftalayacak kavramlar bulun, zenginleşsin
karalamalarınız. Ama söylediğim gibi bu tartışma dini olsaydı, bu kavram
oturabilirdi, ama pastadan kim daha çok parsa kapacak kavgası olunca bunun adı
fitnecilik olmaz; bunun adı sen ben davası olur. Yani bu pastayı kim yiyecek
kavgası.
Şunu herkes görmeli ki Türkiye kimsenin babasından kalan bir
miras değil, Türkiye’nin sahipleri ölmedi, hala yaşıyor. Türkiye’nin sahibi de
bu millettir. Eninde sonunda size emanet ettiği şeyi geri alacaktır. Belki birkaç
aile boyu kuşağınız bu pastadan yiyecek, ama biz biliriz ki, insan hem burada,
hem öte tarafta bunun hesabını verir.
Yorumlar
Yorum Gönder