“Söyleminde Emek, Ekmek ve Devrim gibi bir içerik olsaydı gerçekten saygı duyardım. Ama elinde İphone telefonunla dillendirdiğin Halk Devrimi teması oldukça tarihi bağlamından kopuk görünüyor.“
Her şey politik bir içerik kazandı. Kavramların sosyolojik
ve tarihi bağlamı kayboluyor. Her hareket, her davranış siyasi bir yaftalamayla
karşı karşıya kalıyor. Politik yaftalama yaygınlık kazandıkça da sosyal ve
siyasal çatışmanın yaygınlık kazanma ihtimalini ortaya çıkarıyor.
Sürekli bir linç kültürü doğuyor. Kendinden olmayanı, aynı
düşünmeyeni linç ederek ortadan kaldırmak, tarafların birbirinin düşüncelerine
olan tahammülsüzlükleri körleşmenin nasıl bir boyut kazandığını göstermektedir.
Öyle ki bu çatışma büyük oranda kavramların yanlış anlaşılmasından farklı
anlamlar yüklenmesinden kaynaklanmaktadır, yani büyük oranda içeriksiz bir
çatışma kültürü önümüze serilmiş durumdadır.
Her kesimde ve her düzeyde bir çatışmanın doğması an
meselesi. Çünkü kavramlara keyfi anlamlar yüklenmesi, çatışmaya zemin
oluşturmaktadır. Demokrasi, sandıktan ibaret değildir, oligarşinin keyfi de
önemlidir gibi bir siyasi söylem bile yeterince çarpıktır. Ana muhalefet
partisi liderinin, zahmet edip bir sözlüğe bakıp kavramların anlamına bakmaması
ayrı bir çatışma kültürünü beslemektedir.
Ülkenin seçilmiş başbakanını faşist, diktatör kavramlarıyla
yaftalaması, bu yaftalamaya kendi tabanını ikna etmesi de yeterince çarpık bir
zihniyeti yansıtmaktadır. Bu söylemden elbette sağlıklı sonuçlar çıkmaz. Çünkü kavramların
gerçeği ifade edip etmemesine bakmadan, aklına estiği gibi kullanması ve
keyfine göre anlamlar yüklemesi elbette makul değil, hatta başka bir ülke de
olsaydı, deli olma ihtimali bile gündeme gelebilirdi.
Entelektüel kesimlerin bu söylem ve kavram kargaşasına
katılmaları, siyasetin rüzgârına kapılıp bu çözülmenin nedenlerini sorgulamak
yerine kendilerine kamplar kurmaya çalışmaları, ciddi anlamda entelektüelliklerinin
bir anlam ifade etmediğini görmekteyiz.
Tarafgirlik herkesi kör etmiş görünüyor. Taraf olduğu şeyi
kusursuz görüp, karşı taraf ise tamamen kusurlu olarak gören bir zihniyet
doğmaktadır. Bu zihniyet öyle bir nokta da ki, herkese sirayet etmiş, her düşünceyi
bu bağnazlıkla, bu yozlukla yargılar hale getirmiştir.
Dikkat çekici bir nokta ise bunun dışına çıkma ihtimalinin
çok fazla mümkün olmamasıdır. Entelektüel olarak “hakikatin” peşinde olmak bir
alıklık olarak algılanır hale gelmiştir.
İnsan tarafsız olamaz, taraf olmalıdadır. Ama insan bu
tarafgirlikle vicdanını ve aklını kör etmişse, neye taraf olduğunun bir önemi
olmaz, çünkü insan bir şahsiyet olarak taraf olduğunda bir anlamı vardır. Zihniyeti
kör bir insanın hiçbir tarafa, hiçbir kimseye bir faydası yoktur, hatta taraf
olduğu şeyin yüceliğini de yok edebilir. Hele en kötü taraftar biçimi de
cahilliğinden cüret alan, her şeyi kırıp döken insandır.
Bütün bu körlük, kör dövüşüne dönüşmek üzere, çünkü
kavramlar ortak anlamlarını kaybettiğinde konuşmak mümkün olmaz, konuşmanın
yerini nedenini bilmediğimiz bir çatışma alır.
Yorumlar
Yorum Gönder